Söylediğim gibi, hiç böyle hayal etmemiştim Georgiova’yı. Hatta hayal bile etmemiştim, gerek yoktu. Muhtemelen aynı kalıplara sahiptik çünkü.. Hiç de öyle olmadı. İki gecedir başımızı koymakta zorlanıyoruz yastığa, daha fazla zamanımız olsa da paylaşabilsek fikirlerimizi; bi bu konuda hemfikiriz zaten.
Gül’le birlikte oturduk üçümüz, çok taze ve bir o kadar kahredici(sadece bu değil, bundan önce olanlar da öyleydi.) bir olayı konuşuyoruz, 13 Şehidi.
Georgiova: Sosyaizm, eşitlik için her şeyi yaparım; adamlar isteklerinde haklı, sonuna kadar desteklerim.
Ben: Ülkemin bütünlüğü bozulduğu an; kim kaçarsa kaçsın umurumda değil, koşarak giderim savaşa.(Neden savaş olsun ki? Diyor Geo; Ben miyim bi başkasının ülke sınırlarını bozmaya çalışan? Irkı neyse ne, çok devlet istiyorsa sktrsn milletinin olduğu devlete, ne gelip benim huzurumu bozuyo? ) Din olgusundan falan çok da önde gelir vatanım benim için.
Gül: Ben evladımı hayatta bile bile ölüme göndermem.
Üçümüzün de hiçbir konuda hiçbir şekilde aynı kelimeler çıkmıyor ağzımızdan. Ortak olarak tek arzumuz hükümetin el değiştirmesi. Onun dışında hiçbir düşüncemiz uymuyor.
Fikir ayrılıkları konusunda kesinlikle net düşüncelerim vardı, özellikle Atatürk konusunda uymuyorsa düşünceler muhabbete bile gerek duymazdım. En azından şöyle düşünüyorum şimdi, belki karşı tarafın bildiği çok yanlış şeyler vardır ve kişi kalıplara sokmamışsa beynini; az dahi olsa bildiği gibi olmadığını anlatabilirim. Renkler ve zevkler dahi her şey tartışılabilir, her şey. Farklı düşünce tarzlarını öğrenmek gerekiyormuş ki gelişebilsin insan. Sorgulayabilsin.
Umarım iş bulurlar ve kalırlar burada. Onlarla tartışmak, sohbet etmek çok keyifli tabi bunda üçümüzün de dinlemeyi bilen insanlar olmasının fazlasıyla etkisi var.
Not: Az önce şirketin deposundaydım. Ara sıra olduğu gibi yine bir kuş içeride kalmış. Onca kapı olmasına, rüzgar esmesine rağmen sadece camdan dışarıyı gördüğü yerde deniyor şansını. Kim bilir kaç saattir içeride. Gözümün önünde öyle bir vurdu ki cama kendini, pat diye düşüverdi yere. Tutup dışarı bıraktım, ilk defa bir serçeye dokunuyorum.
Depoda kalan kuşlardan şunu öğrendim ve her seferinde tazeleniyor öğrendiğim; dışarıyı görmediği hiçbir yerin yanında dahi geçmiyor. Mühim olan gördüğü şey. Görmediğinin varlığını bile sorgulamıyor. Ne çok insan var di mi; Gördüğüyle yetinen, görünenin ötesinde bir şeyin mümkün olmadığını düşünen, camlardan başka karşıya geçebileceği bir yol olup olmadığını sorgulamayan. Kuş beyni dedikleri bu olmalı. Ama keşke kuşlar gibi cesur olsalar, inatla gördüğüne ulaşmaya çalışan kuş canı pahasına olsun vuruyor cama kendini. Belki birgün biri kırmayı başarır camlardan birini, kim bilir.
Sevgiyle kal Vladimir Valentinov.
Seni çok özleyen,
Svetoslavova
Gül’le birlikte oturduk üçümüz, çok taze ve bir o kadar kahredici(sadece bu değil, bundan önce olanlar da öyleydi.) bir olayı konuşuyoruz, 13 Şehidi.
Georgiova: Sosyaizm, eşitlik için her şeyi yaparım; adamlar isteklerinde haklı, sonuna kadar desteklerim.
Ben: Ülkemin bütünlüğü bozulduğu an; kim kaçarsa kaçsın umurumda değil, koşarak giderim savaşa.(Neden savaş olsun ki? Diyor Geo; Ben miyim bi başkasının ülke sınırlarını bozmaya çalışan? Irkı neyse ne, çok devlet istiyorsa sktrsn milletinin olduğu devlete, ne gelip benim huzurumu bozuyo? ) Din olgusundan falan çok da önde gelir vatanım benim için.
Gül: Ben evladımı hayatta bile bile ölüme göndermem.
Üçümüzün de hiçbir konuda hiçbir şekilde aynı kelimeler çıkmıyor ağzımızdan. Ortak olarak tek arzumuz hükümetin el değiştirmesi. Onun dışında hiçbir düşüncemiz uymuyor.
Fikir ayrılıkları konusunda kesinlikle net düşüncelerim vardı, özellikle Atatürk konusunda uymuyorsa düşünceler muhabbete bile gerek duymazdım. En azından şöyle düşünüyorum şimdi, belki karşı tarafın bildiği çok yanlış şeyler vardır ve kişi kalıplara sokmamışsa beynini; az dahi olsa bildiği gibi olmadığını anlatabilirim. Renkler ve zevkler dahi her şey tartışılabilir, her şey. Farklı düşünce tarzlarını öğrenmek gerekiyormuş ki gelişebilsin insan. Sorgulayabilsin.
Umarım iş bulurlar ve kalırlar burada. Onlarla tartışmak, sohbet etmek çok keyifli tabi bunda üçümüzün de dinlemeyi bilen insanlar olmasının fazlasıyla etkisi var.
Not: Az önce şirketin deposundaydım. Ara sıra olduğu gibi yine bir kuş içeride kalmış. Onca kapı olmasına, rüzgar esmesine rağmen sadece camdan dışarıyı gördüğü yerde deniyor şansını. Kim bilir kaç saattir içeride. Gözümün önünde öyle bir vurdu ki cama kendini, pat diye düşüverdi yere. Tutup dışarı bıraktım, ilk defa bir serçeye dokunuyorum.
Depoda kalan kuşlardan şunu öğrendim ve her seferinde tazeleniyor öğrendiğim; dışarıyı görmediği hiçbir yerin yanında dahi geçmiyor. Mühim olan gördüğü şey. Görmediğinin varlığını bile sorgulamıyor. Ne çok insan var di mi; Gördüğüyle yetinen, görünenin ötesinde bir şeyin mümkün olmadığını düşünen, camlardan başka karşıya geçebileceği bir yol olup olmadığını sorgulamayan. Kuş beyni dedikleri bu olmalı. Ama keşke kuşlar gibi cesur olsalar, inatla gördüğüne ulaşmaya çalışan kuş canı pahasına olsun vuruyor cama kendini. Belki birgün biri kırmayı başarır camlardan birini, kim bilir.
Sevgiyle kal Vladimir Valentinov.
Seni çok özleyen,
Svetoslavova
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yap