22 Ocak 2013 Salı

Sir Artur Conan Doyle-Sherlock Holmes / Panik (Kızıl soruşturma ve Dörtlü ittifak)


Geçen hafta salı ve çarşamba günlerini kadın doğumda geçirdim, refaketçi olarak tabi. salı gece yarısını geçtikten sonra kaç haftadır okuyacağım diye masadan masaya dolaştırdığım Sir Artur Conan Doyle 'nin Sherock Holmes 'una başladım. O günden beri de çok alamadım elime ancak dün gece bitirebildim.

Son zamanlarda birçok yayınevi Sherloch Holmes'u derleyip derleyip kitap haline getiriyor. Hangisini alsam hangisini alsam derken Tutku yayın evininkini aldım. 4 seride anlatıyor hikayeleri fakat sadece türkçeye çevrilmişlerini tabi. Çevirisi gerçekleşmeyen hikayeleri ingilizce bilmediğim için okuyamıyorum. Ayrıca her yayınevi bir hikayeyi farklı bir isimle piyasaya sürdüğü için emin de olamıyorsunuz. Asıl olarak ingilizce okumak daha şahane olurdu sanırım.

Serinin ilk kitabı "Panik" İki hikayeyi barındırıyor; Kızıl Soruşturma ve Dörtlü ittifak.

Kızıl soruşturma,
Boş bir evde bulunan bir cesetle başlıyor. Ertesi günlerde ilk cesedin sahibinin danışmanı da ölü bulunuyor ve olayar zincirinin nerelerden geldiğini duyunca hadi canım diyorsunuz. Sir Artur hakikatten şahane yazmış.
Ayrıca Watson ve Holmes un tanışıp ev arkadaşı olması da bu hikayede.

Dörtlü ittifak,
Holmes ve Watson birgün sıkılmış vaziyette otururken harika görünümlü bir bayan gelmiş, Watson a göre tabi, Holmes pek hoşlanmaz kadınlardan. Kadının anlattığına göre babası nerdeyse 10 yıldır evden uzak ve altı yıldır da kayıp ve son üç yıl boyunca birkaç ayda bir paha biçilmez değerde inciler geliyor bayan Morstan'a.. Kadın sadece babasını ve bu esrarengiz mücevherleri gönderenin babası olup olmadığını öğrenmek için gelmişken olaylar örgüsü bambaşka kapılar açıyor ve nerelerden nerelere bağlantılar olduğunu öğrendikçe sanırım beyninizi de geliştiriyorsunuz :D


Dipnot: Bay Doyle, Holmes'ü öldürdüğünde; yani kitalarını artık yazmayacağını ve Holmes sayfasını kapatmak istediğini söylediğinden halktan öyle büyük tepki ve tehditler almış ki öldürdüğü Holmes ü yeniden canlandırmak zorunda kalmış korkusundan :D

Sevgiler Sir Artur.
Bir hayranınız daha belirdi. Holmes'ün de olabilir ama, onun gerçek olduğunu düşünen halka kesinlikle hak veriyorum. Ben de aynısını düşünüyorum çünkü :)
N.


                                        

19 Ocak 2013 Cumartesi

İzmir Ege Doğum Hastanesine sesleniyorum!

Bakınız sevgili yetkililer, kaç gündür yeni yeni kendime geliyorum.

Bu nasıl bir rezalettir? Siz nasıl bebeğini kaybetmiş kadınlarla yeni doğum yapmış kadınları aynı odalarda tutabiliyorsunuz? Beyniniz çalışmıyor mu? O çift taraflı yatakhaneyi ortadan bölüp iki tarafı ayrı bölümlerde tutacak kadar mı çalıştıramıyorsunuz kafanızı? Nasıl bir eziyettir bu?

Bakınız! Ben size hak vermiyor değilim, anlamaya da çalışıyorum sizi. Nasıl ki bir inşaat işçisi düşünmeden çat çat örüyorsa tuğlaları, nasıl ki bir aşçı el pratikliği ile çabuçak yapabiliyorsa yemekleri maalesef biz de sizin için birer tuğla birer yemekten farklı değiliz; biz sizin işiniziz anlıyorum. Ama ne bileyim, bu ülkede hayvanlara bile daha fazla özen gösteriliyor sanki. Haksız mıyım? Biz çene yapabiliyor, canımız yandığından bunu söyleyebiliyoruz ondan mı daha az kıymetliyiz acaba?

Size hakaret edip sayıp sövenlerimizin yanında, siz birşey yaptığınızda acıdan ölse bile sesini çıkarmayanlarımız da var farkındasınız umarım. Aman biraz daha dayanayım, onlar en iyisini bilir vs vs

En iyiyi bildiğinizden kesinlikle şüphem yok fakat uyguluyor musunuz acaba? Yoksa bizi başınızdan savmak için yüzeysel bi şeyler söyleyip geçiyor musunuz?

Güven verebilseniz ne güzel olur. Ben kendimi türk doktorlarına emanet etmek şöyle dursunuz, gaddarlıkları ve acımasızca yapacakları tedavilerden ölesiye korkuyorum.

Bizi biraz anlamaya çalışsanız ve azıcık sevecen olmak için uğraşsanız bir yeriniz eksilir mi?


N.





16 Ocak 2013 Çarşamba

Bir kadın doğum hastanesini yaşatabilecekleri

38 saattir uyumuyorum.

Yorgunum, kafam kazan gibi.
Ama canımı sıkan vücudumdaki yorgunluk değil, ruhumdaki yorgunluk.
Uyumaktan korkuyorum.
Gözümü kapattığımda minik minik bebeklerin fare gibi çıkardıkları sesleri duymaktan korkuyorum. Bebeklerini kaybettikleri için sezsiz sezsiz ağlayan kadınların haykırışını duymaktan korkuyorum.
Geçirdiği bebek sonlanma işlemi, kürtaj ya da yumurtalık sorunu yaşayan kadınların geçmeyen karın ağrıları nedeniyle "karnım" diye bağıra bağıra inlemelerini duymaktan korkuyorum.
Koridorda acıdan iki büklüm, karnını tuta tuta milim milim yürümeye çalışan kadınları görmekten korkuyorum.
Bebeğini kaybetmiş kadınların yan odadan ya da karşıdan gelen bebek sesleriyle ne hissedecelerini anlayabilmekten korkuyorum.
Aniden karnını seven ama bebeğini kaybetmiş kadınları görmekten korkuyorum.


Uyumak istemiyorum.
N.

11 Ocak 2013 Cuma

Yaşar'a Mektup

Şişo! Böbeğim!

Çok uzaktasın.
Mektup yazarken üzülürsün, olduğundan daha fazla özler ve dayanamazsın diye yazamıyorum, ama seni deli gibi özledim. Seni ne neşelendirebilir diye düşünüyorum uzun uzun ve mektuplarımı öyle yazıyorum. Bil ki bunu yapmaktan çok yoruldum. Seni özlediğimi haykırmak istiyorum hıçkıra hıçkıra, sel gibi gözyaşlarıyla seni ne kadar çok merak ettiğimi, ne kadar korktuğumu anlatmak istiyorum.

Yaşar!
Sen benim ilk macera arkadaşımsın, neler yaptık, nerelere gittik seninle; küçücükken bile. Gözünün içine bakarak anlaşabildiğim nadir insanlardansın.

Durup durup aklıma geliyorsun. Ağlıyorum bazen, çoğu zaman o boğazımda düğümlenen şeyi sıkmak zorunda kalıyorum; çözülürse ağlarım çünkü.

Annen ve babanın gözlerinin içine bakamıyorum. Korkuyorum çünkü endişelerimi; nasıl üzülüp; gizlemeye çalışsam da nasıl sana birşey olacak diye korktuğumu fark edecekler diye. Biz güçlü olmazsak onlar nasıl dayanır bilmiyorum.

İçgüdüsel bir şekilde her şeyin iyi olacağına inanıyorum. Ama bu inanç ne seni özlememi engelliyor ne de ağlamamı dindiriyor.

Oğlum Tobaccoyu satın alcam lan sana. İçki fıçılarında yüzceksin. Yeter ki gel.
Çok özledim seni.
Gel de sımsıkı sarıl kocaman kollarınla.
Gel de bi zıplıyim kucağına, sen de bir döndür bir döndür; yere bıraktığında başımın dönmesinden ayakta duramiyim.

Seni seviyorum Yaşar.
N.


Not: Tüm askerlerimiz sağ salim yapıp gelirler umarım görevlerini.


8 Ocak 2013 Salı

Hah yine deprem.

Şu saatlerde İzmir'de gökyüzü kızıla çalan bir mavi.. Fazlasıyla kızıla çalan.



Nerdeyse bi 20 dk önce öyle bir sallandım ki. Önce o an geçen uçak yüzünden sandım, sonra dışarıda deli gibi esen rüzgar geldi aklıma çünkü normalde onlar da ofisimdeki malzemelerin az da olsa sallanmasına neden olur. Ama fark ettim ki sallanan şey, diğerleriyle birlikte sandalyem.
Etrafımdaki tüm telefonları alıp dışarı koştum, ilk kattayım ve çıkış kapısı 3 sn uzağımda. Neyse ki durdu sarsıntı.

İşim gücüm yok bi de şimdi, acaba bu akşam deprem olursa nereye saklanayım diye düşüncem, hey allahım ya.

Don suz geceler dilerim.
Saygıyla kalınız deprem hanım.




2 Ocak 2013 Çarşamba

Biscolata starz mocha

0:02-0:03
Siz deli misiniz? Reklam mı bu yoksa kadınları yok etme kampanyası mı?
Hayır bu biscolata reklamları kadar leziz olsa yine gam yemeyeceğim.

Biscolata Yeni Yıl



Böyle biten bir yıl.. bizim olduğu gibi sizin de olsun derdim ama artık yıl bitti, içinizde bizimki gibi bir şevk ve nefes borusu tıkanıklığıyla bitiremediniz yılı.