15 Aralık 2014 Pazartesi

Teknolojide bok var, Evet.

Teknoloji çok fena.

Okul bitiminde arkadaşlarımıza bişeyler yazdırdığımız defterler vardı eskiden,
Sonra yıllıklar,
Sonra kendi kendimize tuttuğumuz günlükler vardı,
Sonra bloglar falan.

Artık blog falan okumuyo insanlar, instagram var. Twitter var. Daha o kadar çok şey var ki takip edemiyorum açıkçası ben. Ama şuna eminim, bu blog işini çocuğuma anlattığımda ne kadar ilkelmişsiniz anne diyecek.

Bok var bu kadar hızlı ilerliyo herşey.

8 Kasım 2014 Cumartesi

Ted.

How I met Your Mother 'ı bitirdim belki bi ay önce falan. Resmen yıkım yaşadım.

Ted hayatının büyük bir bölümünü boşa yaşamış ve bize çocukların annesiyle tanışma hikayesini değil Ted'in Robin'le olan aşk hikayesini anlatmış. Kendime gelemedim günlerce. Hayatın bu kadar acımasız olması müthiş sarstı beni. Benim de farkına varmayıp boşa bi hayat yaşayabileceğim fikrini çıkaramadım aklımdan günlerce. Seçimlerimizi yanlış yapmanın bedelini hayatımızla ödüyoruz.

İyi de hangi seçimin bizim için doğru olan olduğunu nerden bileceğiz?
Doğru ne?
Bi de,
Ben hayatım boyunca neden gerçekleri hep reddettim?


Ne biliyor musunuz?
Kendi hayatını kendi kendine bok eden ütopik bi geri zekalıyım.


N.


                        

Sabırsızlık ve acelecilik hakkında

"Birçok konuda hep sabırsız oldum ve bunun acısını fena halde yaşıyorum.

-Tüm kararlarımın sonucu hızlıca gerçekleşsin isterim,
- Tüm yaptıklarımın meyvesini acilen alayım isterim,
- Bi konu varsa en çabuk şekilde halledilmeli ve sonuçlanmalı. Aksi halde arada kalıyorum, bir şey bitmiyor ama ben bitsin ve artık başka bir şeye başlayayım istiyorum.

Aralar bana göre değil, net olmalı her şey. Biten iş bitmiştir, üzerinde düşünmeye gerek yoktur artık başkasına başlana bilmelidir. Arada kesilmiş saçı da sevmem, ya uzun olmalı ya kısa. Arada kalmış insanları sevmem, ya çok iyi arkadaşımdır ya da hiçbir şeyim. " dedim hep hayatımın son bikaç ayına kadar. Fakat hayatımın içinde robitik varlıklar yok, herkes benim gibi insan. Hepsinin duyguları, düşünceleri var.

Hiçbir şey benim ütopik dünyamdaki gibi işlemiyor. Kabul etmemek için direnirken buluyorum kendimi hep, ama öğreniyorum.

Tüm kararlarım hızlıca sonuca ulaşmaz,
Yaptığım hiçbir şey anında meyve vermez,
Her konu hızlı şekilde halledilip sonuca ulaşmaya bilir,
Saçlarımı kestirirsem uzaması için o lanet arada kalmış saç durumunu yaşayacağım,
En iyi arkadaşım var evet iki üç kişi kadar ama gerisi her türlü hayatımda olmak zorunda ve kıçımı da yırtsam hepsini hayatımdan atamayacağım.

Netlik mi istiyosun Tatlım? "Her şey güzel olacak" bi masal.
Kötü şeyler de olacak ama hepsi bir süre sonra geçiyor.

Hadi şerefe.
N.

14 Ekim 2014 Salı

Su katılmamış salak görmediyseniz buyurun, burdayım :)

Geçtiğimiz cuma (10 Ekim 2014) mis gibi bir Candan Erçetin konseri vardı, sereserpe oturduk çimlere önümüzde biramız cipsimiz kulaklarımızda Candan ooh değmeyin keyfimize.

Zeki ben bi ara kuzenimle tuvalete gittim, giderken de telefonuma baktım; sevgili bir insan yazmış amaan biraz merak etsin sonra cevap veririm deyip telefonu çimlerde bıraktım. Döndük, buralardadır diye merak edip aramadım bi 40 dk kadar telefonu sonra bir de ne görelim. Cee eee! telefon yok!

Karakol faturasını bi de bi numarası falan varmış onu istiyor tabi, hayır ben de telefonumun faturasını hep yanımda taşırım ya o derece geri zekalıyım. Komiser de babacan bi adam çıktı benim gözlerin alkolden döndüğünü görüyor gülüyor falan :) Anlayacağınız haşırttı blekbord :)

İşin arka yüzü; Telefonu ayrıldığım adam(?) aldı o nedenle kullanmayı falan hiç istemiyordum, sürekli kendi kendime yakınıyordum istemiyorum bu telefonu falan diyordum (bana üç buçuk yıllık ilişkimizde aldığı tek şey buydu)  hatta benden iki hafta önce telefonunu kaybeden kuzenime (farkettiğiniz gibi su katılmamışlık sülaleden geliyor :D ) satmaya bile çalıştım :) yani çağırdım telefonun gidişini. Numarayı da değiştireceğim kısa zamanda. Bi ton masraf yaptım elimdeki tüm parayı yatırdım nerdeyse yeni telefona ama tamamen benim, gönül rahatlığıyla kullanabilirim onu; zordan alınmış alınmak istemeyerek alınmış ve yalancı, dolandırıcı bir insana ait değil en azından.

Hadi şerefe :)
Telefonlarınıza mukayyet olun, bi de; "Hayal etmeyi istikrarla sürdürdüğünüz her şey gerçekleşmeye mahkumdur" unutmayın ;)

N.

Size su katılmamış salak göstermeyi vaadetmiştim :) hemen gösteriyorum,

                                                     


Taa geçen yıl çekilmişti, kaybettim tüm fotoğraflarımı notlarımı zor bulunan müziklerimi derken swarmda bu fotoğrafı buldum ve harbiden sevindim :)













10 Ekim 2014 Cuma

Ted

 "İnsanlarla yollarınızın sonsuza dek ayrılmasının ne kadar kolay olduğunu fark ettiğiniz an şok olursunuz. İşte bu yüzden yanınızda olmasını istediğiniz birini bulduğunuzda bunun için bir şey yapmalısınız." Ted 

Otomatik Portakal - Anthony Burgess

"Şiddet, şiddeti doğurur." 


Gelmiş geçmiş en rahatsız edici filmlerin arasında sıralanır "A clockwork Orange" o yüzden izlemeye kesinlikle cesaret edemedim hiç.

Geçenlerde dr da dolaşırken kitabı buldum, okuyabilir miyim diye çok düşündüm; çünkü sonuç olarak o film kitaptan uyarlamaydı ve insan hayallerinde her şeyi daha rahatsız edici yapabiliyor. Alacağım, cesaretimi toplayınca okurum dedim. Bi kaç ay sonra yani geçen hafta okudum. Kısaca bahsedeyim,

Bir gencimiz mevcut, Alex; zaten kitabı da onun ağzından okuyorsunuz. Yaşamları şiddet üzerine kurulu olmasına rağmen yaptıklarını gayet normal görüyor. Başına onca şey gelmesine rağmen bakış açısının değişmemiş olması çok şaşırtıcı geliyor.

Müthiş bir dille yazılmış kitap, bi ara Alex'in argosu dilimde kalacak diye bile korkmuştum.

"Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum." diyor Bay Burgess.

Düşüncelerinize sağlık.
Sevgiler.
N.


9 Ekim 2014 Perşembe

"Seni sevenle evlen" ?

"Bu hayatta mutlu olmak istiyorsan sevdiğin kişiyle değil de seni seven kişiyle evlenmelisin" Ne klişe ama. Senelerce annemle bu cümle üzerine tartıştık, şimdi bunu bi yaşıtımdan duymak düşündürdü beni.

  • Siz de böyle düşünüyorsanız bunu evlenmek istediğiniz insana söylemeyin, beni sevmiyor ve sevmeyecek algısı oluşturur. Kim kaldı aklında, kim ona böyle düşündürtüyor, ben bişey yapmadım ona, yoksa hala unutamadı mı?
  • Kuzum deli misiniz siz? hayatınız boyunca sevdiğinizi söylemeden mi yaşayacaksınız? ve sevildiğinizi duymadan.. yaşamayın daha mantıklı değil mi?
  • Hayır bi de sizin karşı tarafı sevmeme durumunuz da ihtimaller dahilinde, beni seviyo diye sizin sevmediğiniz biriyle mi evlenceksiniz?


  Bunu aklı başına gelmemek olarak da nitelendirebilirsiniz ama bu cümle hala bana çok itici ve samimiyetten uzak, arkadaş zor ya da imkansıza yakın da olsa günün birinde kafa dengim bir insan olacaktır mutlu, hüzünlü, tartışmalı, anlaşmalı, sevmeli, sevişmeli yaşayacağım; olursa ekime olmazsa sikime kadar.
Hadi öptüm.
N.


9 Eylül 2014 Salı

Boşanma evresi

Hayatımıza bir şekilde giren her şeyin bir nedeni var.

Çok zor bir dönemden geçiyorum, ciddi anlamda karşınızdaki insan terbiyesiz ve pis ise boşanmak en azından o boşanma evresi çok zor geçiyor. Hayatınız boyunca yapmadığınız şeyler yapmışsınız gibi lanse edilebiliyor karakterinize bile uymayan çirkin iftiralar atılabiliyor. Ama, kesinlikle bir nedene hizmet ediyor her şey. Tek başınıza öğrenmenizin (yaşasanız) asırlar süreceği şeyleri birkaç yılda öğreniyorsunuz.

2014 sonu değerlendirmemde senelerdir şiddetle savunduğum bir şeyi terk edeceğim. Size tavsiyem;

- Herkesi kendiniz gibi sanmayın.
- Kimseye koşulsuz güvenmeyin.
- Herkesi mutlaka ölçün, deneyin. Ne karşısında ne tepki veriyor, ne söylediğinizde ne yapıyor vs vs.
- Size değer vermesini sağlayın, nasıl başarılacağını henüz ben  de bilmiyorum. ( Bileniniz varsa öğretsin lütfen)


Hadi iyi geceler bebeklerim,
Seçimlerimizi düzgün yapalım.

Erkeklere ölüm :)

N.

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Hıdır Aslan / Tanrı ve Kadın

"Bir toplumun uygarlaşması, o toplumun kendi geçmişini yargılamasıyla başlar. Kendi geçmişini yargılamayan bir toplumun uygarlaşması düşünülemez. Gerçi yargılama terimi geniş bir anlam taşır. Siyasal, kültürel, ekonomik, inanç ve insan hakları gibi konuları içermektedir. Bunlar içinde toplumun gelişmesinin önünde en büyük engel hiç kuşkusuz dini inançtır.

İnancını yargılamamış toplumların medeni dünyanın en gerisinde kalan toplumlar olduğunu tartışmaya gerek yoktur.

Günümüzde kadın hakkı diye bir hakkın tartışılması insanoğlunun en büyük ayıbıdır. Birilerinin hakkı tartışılıyorsa, onların hakları elinden alınmış olduğu içindir.

İnsan kendini koruyamadığı veya korktuğu doğa karşısında aciz kaldığı için çareyi tapınmada bulmuştur. Bu korkuya dayalı arayışlar Tanrıları yaratmıştır. Bu tanrıların hakim sınıflar için hiçbir anlamı TABİİ Kİ yoktur. Yoksulun yaratıp var ettiği inanç kurumları egemen sınıflar tarafından gasp edildikten sonra, halkı korkutmak ve kendi egemenliklerine boyun eğdirmek için kullanılmıştır.Böylece insanoğlu kendi yarattığı tanrıdan kendisi korkar olmuştur. Belki diyeceksiniz ki "İnsan kendi yarattığından korkar mı?" Korkar! Tıpkı atomu yapıp sonra da karşısında çaresiz kaldığı gibi.."


Semavi dinlerin tüm kitapları neden erkeklere hitap eder?
Kadın semavi dinlerin Tanrı'sına göre ikinci sınıf mıdır?
Erkek cinsi neden kadınların namusundan sorumlu olsun? Onların namusları neden bizden sorulmuyor?
Namus cinsel organ mıdır? Eğer öyleyse bize ait olan bir uzuvdan erkeklere ne?

Semavi dinlerin getirdiği süregelen erkek egemen sistem, savaşan; çatışan, üstünlük kurma çabası adına her şeyi mübah gören; eşitliksiz bir sistemdir ve kadın gücünü hiçe sayar.

Hiçbir toplum ataerkil sistemi haketmez, anaerkil olalım ve eşitlik, adalet, barış gelsin dünyaya.

Hadi, hep birlikte çalışırsak başarırız.

Ellerinize, kalbinize, düşüncelerinize sağlık Hıdır Bey. Yüreğimin en güzel yerindesiniz.

Öperim,
N.

7 Ağustos 2014 Perşembe

Kızlar! Erkekler hakkında, lütfen cevaplayın! Öptüm

Dişiler, bebeklerim!

Zor olcak biliyorum ama bundan sonra tek hedefimiz bütün erkekleri pipilerinden asmak olsun, ne kadar dayanabiliyolar bakalım.

-Hiçbirine ama hiçbirine boyun eğmek yok
-Alttan almak yok,
-Onlar için çaba sarfetmek hiç yok,
-Hoşlarına gitmiyorsanız çeker giderler; onlar için değişmek falan filan; yok öyle şeyler.
-Cazibelerinden erisek de bunu onlara söylemek yok
-İçimizden geldiği gibi rahat rahat konuşmak yok, susalım ki bişey oldu sansınlar
-Her çıkalım dediklerinde evet demek yok, daha çok istesinler

Kızlar bileniniz varsa şunlara cevap versin;

Bi erkeğin burnu nasıl sürtülür?
Bi erkek nasıl dize getirilir?
Bi erkek nasıl kendine hayran bıraktırılır?
Bi erkek nasıl sizin için herşeyi yapar?

Allah aşkına birileri cevaplasın, hayır illa erkek olsun hayatımda benim için ölsün mülsün falan diye istemiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın; sadece bişey denicem :)

Öptüm,
N.

6 Haziran 2014 Cuma

Hayatınıza anlam veren temel zemin nedir?

En son yazmadığımdan beri resmen hayatım değişti.

Güven, benim sandığım kadar basit bir durum değilmiş. Hayatınızın temellerini kurduğunuz kelimeler belki de karşı taraf için fazla bir şey ifade etmeye biliyormuş; sevgi gibi. Sevgi verdiğiniz, sonsuz güven duyduğunuz birinden hiçbirinin karşılığını alamaya biliyormuşsunuz.

Pişman mıyım? Hayır. Yaşanması gerekiyormuş.

Akıl oldu, bundan sonra sonsuz güven ve sonsuz sevgi beklemesin hiç kimse benden. Meclis hariç :P

En kısa zamanda bitmesi dileklerimle.

Hadi şerefe.
N.

5 Haziran 2014 Perşembe

Tolstoy - İnsan Ne İle Yaşar

1) -İnsanın içinde ne vardır? Ne ile yaşar?
-İnsanın yüreğine sevgi egemendir.
2) -İnsana verilmeyen nedir?
-Kendi gereksinimlerinin bilgisi.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Macbeth - William Shakespeare

Ross
-Bunun korku mu yoksa akıllılık mı olduğunu bilemeyiz.

Lady Macduff
-Akıllılık! Karısını, evini bırakıp kaçmak mı? Tamamen korkaklık onunki, akıllılık falan değil, sevgi hiç değil, mantığa tamamen aykırı, ne de olsa bir kaçış bu.


Jonathan Slinger - Macbeth

12 Mart 2014 Çarşamba

Berkinciğim!

Geçen hazirandı bi gece rüyamda Abdullah'ı, Ethem'i ve Mehmet'i gördüm; hayatım boyunca herhangi bir rüyada hiç kimsenin yüzünü bu kadar net gördüğümü hatırlamıyorum.
Uyandım, gözlerimi açamadan dakikalarca ağladım; gözlerimi açarsam gece öyle keskin, acı, hayal kırıklığı ve soru dolu bakışlarını ruhumun en derinine saplayarak gözlerime bakan Abdullah'ı, Ethem'i ve Mehmet'i göreceğim diye o kadar korktum ki.. Çünkü onlara ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

Şimdi! Berkinciğim, sen de bana o bakışları yöneltirsen; sana ne söyleyeceğimi bilemediğim için nasıl korkuyorum biliyor musun uyumaya..
Kelimelerim, kalbim ve ruhum o kadar yetersiz ki..

N.

cem karaca | durduramayacaklar halkın coşkun akan selini

)

5 Mart 2014 Çarşamba

Hayal et! Daha güçlü!

Sınırsız ve özgür olabileceğin tek yer hayallerin, hadi daha iyisini yap.
En mükemmeli hayal et, sürekli. Korkma, daha ileri git.
Tek sınır beynin.
N.

10 Şubat 2014 Pazartesi

Fotoiz Abant Platformu 2014 2. Gün - Bölüm 1

İkinci gün alışmış uyanıyorsunuz, yüzlere, seslere, mekanlara.

Erdal Kınacı'yla başlıyorsunuz güne. Ne lezzet ama.

Bir ara oturmuş sohbet ederken buluyorum Prof. Dr. Sabit Kalfagil ve Prof. Dr. Güler Ertan'ı (ben yazarken yoruluyorum ünvanlarını :), onlarsa almışlar; siz hesaplayın artık ) izin isteyip sessizce oturuyorum yanlarına fotoğraf hakkında eğitim üzerine şöyle bir sohbet var,

Sohbetin başını bilemiyorum tabi,

Güler Ertan: Torunum (ilkokul öğrencisi) benimle sergilere gelmek istediğini söyledi, belki kitaplarımdan etkilenmiştir bilemiyorum (biz farkına varmasak bile çocukların birçok konuda farkındalık düzeyleri yüksek ve sizin fotoğraf hakkında söyleyebileceğiniz her cümle onları etkileyebilir; demek istiyorum fakat bölemiyorum sohbetlerini) ama kimse ona fotoğrafla ilgili bir şeyler söylememişti o zamana kadar. Ben de ilgileniyorum merak ettiklerini anlatıyorum, çocukken aşılanması iyi olabilir belki Sabit, sen ne düşünüyorsun?

Sabit Kalfagil: Bu kadar küçük yaşta fotoğrafla tanışmaları ilerde bu konuyla ilgilenmemelerine neden olabilir. Resimle başlatmak daha iyi gibi geliyor bana,

Tanıyamadığım bir bey: Evet, bir kadraja oturtmayı öğreniyorlar gördüklerini.

S. Kalfagil: Çok haklısınız, çok iyi bir bakış; biz sonsuz görüyoruz fakat o resim kağıdı kadrajı öğretiyor çocuklara, neyi katacaklar içine; neyi katmayacaklar onu hesaplıyorlar. Bu çok iyi bir disiplin, kaldı ki artık gençler disipline gereken önemi vermiyorlar, her şey erteleniyor ve geleceğe birikiyor; gelecek daha çok ağırlaşıyor ve yapılması gerekenler hep geç kalıyor. Buluşmaları gereken saati bile aksatıyor artık insanlar.

Ve Sabit Kalfagil'in Sunum sırası geliyor. Güneşin gökyüzündeki hareketlerinden yararlanarak hazırladığı şablonları anlatıyor, her vakitte her istediğiniz yeri istediğiniz gibi görüntüleme şansınız yoktur efendim diyor. Müthiş bir sistem, ülkenin buna yeteri kadar önem vermediği ortada. Zaten nadirdir di mi devrinde efsane olmaları insanların? Onları kaybetmeyi bekliyoruz hep, sonra acaba bu insan ne demek istemişti deyip okuyoruz onları ve haklı olduklarını, çok değerli düşünceleri olduğunu görüyoruz. (A bakın aklıma ne geldi, kıskançlık olabilir mi bunun nedeni? O insana değerli olduğu hissini yaşatmak istemem belki? Bilemedim.) Bu adam muhteşem.

Daha önce de dinleme şansına erişmiştim kendilerini, kesinlikle çok katı ve disiplinli bir insan olduğunu düşünmüş, hafif de korkmuştum. Belki kişilik, ama nasıl haklı biliyor musunuz böyle davranmakta. Şimdi onu daha iyi anlıyor ve daha çok seviyorum.

Sayın Öğ. Gör. Atanur Sevim'in Samsun Güncesi adlı sunumuve  Prof  Dr. Güler Ertan'ın Venedik Maskeleri, Dans ve Renk sunumlarını seyrettik.

Gültekin Çizgen çıktı sahneye ve fotoğraf tekniklerini anlattı, yeni başlayanlar için oldukça öğretici; zaten bilenler içinse pekiştirici nitelikte. Sürekli fotoğraf çekmenin önemini fazlasıyla vurguladı, her gün; her gün.. Kendisinin tek bir günü bile atlamadığını belirtti.

Bikaç kitabını almıştım Gültekin Hocanın, imzalamasını rica etmek için yanına uğradım bir ara, okumanın çok mühim olduğunu ama insanımız tarafından çok az yapıldığını belirtti. Merak etmeyiniz efendim, yükselecek o okuma oranı; yeter ki umutlu olalım.


Fotoiz Abant Platformu 2014 1. Gün

Fena soğuk olacak, kazaklar, tank gibi botlar, ağır ağır çantalar ve kahkahalarla geçen 10 saat yoldan sonra işte Aban'tayız.

Hayır. Sandığım gibi soğuk değildi hiçbir yer hiçbir insan. Prof.  Dr. Ata Yakup Kaptan'ın İnşaat İşçileri adlı sunumuyla başlayan gün Öğr.Gör. Güngör Çınar'ın Delta Düşseli; Bahman Zohori'nin Nepal Günlükleriyle devam etti.

Türk Fotoğrafında eğitim üzerine yapılan panelde, panelistler, Doç. Dr. Osman Ürper, Yard Doç. Dr Abdullah Sezgin, Fazlı Öztürk, Dr. Ömer Gemici ülkemizde fotoğraf adına eğitim veren kurumların eksikleri, bu konularda yapılması gerekenler üzerine tartışıldı.

Nacizane fikrim, toplumuzda artık ulaşılması çok kolay hale gelmiş olan fotoğraf makinelerine sahip insanların büyük çoğunluğunun fotoğrafı teknikten ibaret sanmaları beni oldukça rahatsız ediyor. Bu işin ruhu var! Senin nasıl ruhun varsa, benim nasıl ruhum varsa fotoğrafın da ruhu var kardeşim. Sen fotoğrafın ruhuna ne ölçüde değer verirsen o ruh da sana o ölçüde değer verir. Duyularını harekete geçirir, bakarken görmeni sağlar, ruhunu aydınlatır, iletişimini kuvvetlendirir, vücudunu; aklını ve kalbini diri tutar. Dikkatli oku, teknik sağlamıyor bunları. Gerçi ne ustaları okumuyorsun bunu mu okuyacaksın ya neyse.


İşlerini sürekli gördüğüm, hayranlıkla seyrettiğim ve anlamak için çabaladığım Erdal Kınacı, işlerinin öyküsünü hatta kendi öyküsünü anlatıyor; sadece dinleyelim diye mi dersiniz?

İsmiyle büyüdüğünüz insanları dinlemek, onların işlerini seyretmek olağanüstü sevinç sağlıyor size. Ve çok sevgili İzzet Keribar, nasıl sevimli nasıl paylaşımcı nasıl ruhu güzel bir insan.. işte diyorsunuz örnek; samimi sözleri sizi sarmıyor; sizi kamçılamıyorsa her şeyinizle bu işin peşinden koşmak, için bence çıkın ve bir daha da dönmeyin geri.

Sunumlarla devam ediyor gün.

Akşam şöyle bir bakıyorsunuz etrafınıza; hatta buna bile gerek kalmıyor, aldığınız nefesin kalitesiniz hissediyorsunuz ciğerlerinizde.

Ve Abant'ta ilk gün böyle bitiyor.

Yarın görüşmek üzere.
N.

6 Şubat 2014 Perşembe

Camera Lucida - Fotoğraf Üzerine Düşünceler / Roland Barthes


Roland Gerard Barthes, göstergebilme büyük katkılar yapan  Fransız aydın ve eleştirmen. Yapısalcılık, göstergebilim ve psikanalizin etkilerini birleştiren, kendine özgü bir edebiyat eleştirisi geliştirmiştir. Postmodern düşüncenin de kurucu öncülerinden biri sayılır.


Tabi ki yaptığı işin ruhunu bilir insan, ama artık her şey o kadar hızlı ki belki oturup yaptıklarımızın derinliklerine inme fırsatı bulamayabiliyoruz. Bay Barthes bunu yapmış bizim için.

"..belki de Fotoğraf, onu bir dil olma şerefine erdirecek bir gösterge kadar ham, kesin ve soylu olmak için çırpınıyordur." Fotoğraf bir dil değil mi? "Life'in editörleri 1937'de ABD'ye gelen Kertesz'in fotoğraflarını geri çevirmişler, neden olarak da bunların -çok fazla konuştuğunu- söylemişlerdir; bu fotoğraflar bizim düşünmemizi sağladılar, bir anlam -birebir olandan farklı bir anlam- önerdiler. Sonuç olarak Fotoğraf korkuttuğu, ittiği ve hatta damgaladığı zaman değil, kara kara düşündürdüğü zaman yıkıcıdır."

İnsan daha ne olduğunuzu okurken yoruluyor Bay Barthes. Fotoğraf üzerine yazmanız bizim için büyük şans.
Fotoğraf yapmıyor oluşunuz, sadece onu okumaya, anlamaya çalışmanız ve bunu bizimle paylaşmanız; kendimize ayna tutmak gibi.. Ama göremediğimiz noktaları aydınlatan bir ayna; anlatımımızı güçlendiren; ruhumuzu harekete geçiren..

Sevgiyle kalınız.
Görüşeceğiz,
Öperim.
N.



14 Ocak 2014 Salı

Sütyen kopçası ve Erkek

O filmlerde gördüğünüz deliksiz sevişme sahneleri var ya, yalan onlar; ya da kadınlarda sütyen yok.

Ateşli bir öpüşmeyle başlar, dokunuşlar, kıyafetleri çıkarmalar derken sıra sütyen kopçasına gelir.. bütün büyü bozulur çünkü erkekler sütyen kopçalarını açmakta müthiş beceriksizdir. Bi de açmak için inat ederse vay halinize :) kopçayı görebilmek için sizi önüne alır, çekiştirir; yardım kabul etmez, kopçayı; onu koparmakla tehdit eder :D

O kopçayı açtığında ise zafer kazanmıştır adeta.

Anlamakta zorlanıyor insan di mi, ufacık şeyi nasıl açamadıklarını :D

Şimdi filmleri izlerken kopça açmaya çalışma kısmını da hayal etmeye çalışın, çok eğlenceli oluyor :) o devasa, yakışıklı, seksi, adeta her yerinden arzu fışkıran mükemmel şey tam bi aptala dönüyor :D


18. yy'da yaşamış erkeklere selam :) şimdiki erkekler şükretsin.
Hadi öptüm.
N.

13 Ocak 2014 Pazartesi

Çekim nasıl gerçekleşir?

Otobüste hep karşılaşıyosun. Durakta ya da, ne bileyim belki de markette.. Bakıp bakıp geçiyosun, zaten o da sana bakıyo adeta punctum; sonra studiuma dönüşüyo. Bu ilginç alışveriş, çekim belki de; ne garip di mi?

Bişey var. Ne, ne olduğunu biliyosun ne de nasıl olduğunu ama var olduğu kesin.

Hayır çocuk yakışıklı da değil di mi? Ya da kız öyle ahım şahım güzel değil; zaten bu çekimin kriterinin güzellik olduğunu sanmıyorum. Ne garip.

Ortak yanı var mıdır acaba bu çekimleri yaşayanların, bu çekimin nedeni ne?

Düşünün.
N.