5 Aralık 2009 Cumartesi

Losing my religion

İç şarabı cennet et dünyayı;
Öteki cennete ya gider ya gidemezsin.

Dibine vurulmuş viski; şarap; vodka ve zaten biralar..
Ömer HAYYAM aşkı ile.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Hayyam gelip kral olsa(?)

Düşelim cennetten yeryüzü oyununa (yalanına)
Kanalım sarhoşken şu aşkın yalanına (koynuna)
Gireceksek girelim gel kız günaha
Öleceksek ölelim şimdi şuracıkta

Yağmura, buluta, yıldıza, aya, kara toprağa, düşen yaprağa sor
Var mı aşktan öte?
Nemli saçlarına nefes nefesine şu çırılçıplak kıvrılan beline sor
Var mı aşktan öte varsa sen söyle..

Demir Demirkan

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Zımpara Kağıdına;

Burnunu Sürt!



Hoşuna Gittiyse Ara!

23 Ağustos 2009 Pazar

L.., biliyo musun kimse senin gibi değil.... Keşke burda olsaydın....


Küçüğüm, sen söylememişmiydin bana; "YARGISIZ İNFAZ EDİLMEDİĞİM,DÜNYADAKİ TEK DEMOKRASİSİN." diye. Ben hep öyleyim ve öyle kalacağım. Kimsenin ne yaptığı ne düşündüğü zerre kadar umurumda değil, mantığımla da haraket etmiyorum. Sadece hislerim, sanrılarım ve duygularım var. Aklımı kullanmıyorum, anımı yaşıyorum; insan içinden geldiği zaman içinden geldiği gibi yaşamalı çünkü birdaha ne zaman yaşayacağımız hiç belli olmaz. Aklını devreye sokmak insanın en ufak şeyden bile aldığı mükemmel hazzı yok eder.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum, ağızımı doldura doldura gülüyorum, sızıyı en içimde hissederek acı çekiyorum, hazzı tüm iliklerimde duyabiliyorum. Ne yaşıyorsam hakettiğini veriyorum yaşadığıma.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

14 Ağustos 2009 Cuma

Allahsızlar!

Kaybedeceğini söylemiştim hatta tahmin ettiğim vakitten çok çok önce oldu bu, bu kadar acele beklemiyordum ve neler öğrendim biliyor musun? Yalansın.
Zamanla herşey düzene girecektir, acele etmemeyi öğreneceğim.

11 Ağustos 2009 Salı

Zie! kaydıralım tüm yıldızları dileklerimize.

Mükemmel bir gündü. Unutamayacağım, bulantısını ve kafa ağrısını birkaç gün çektiğim..

31 Temmuz 2009 Cuma

...

Bilmezsin nasıl olur insan
Nasıl olur aysız gece yalnızken...
Üşüdüğünü sanırsın aniden,
Ağladığını duyarsın birinin içinde hıçkırarak sessizce..

30 Temmuz 2009 Perşembe

30 Temmuz 09-İyiki Doğdun Hb

Tren Ankara'ya gidiyordu..
Ve ben artık büyük umutlardan, bütün büyük devrimlerden vazgeçmiştim.. Artık sadece küçük ve anlamlı şeyler bekliyordum hayattan..
Kimsenin aklına gelmeyen, ama yine de sıradan, hayat kurtaran iyilikler;beni bu zalim zamandan kurtarıp ruhumu arındıran anlamlı sohbetler, dostça yakınlıklar, insana yaşama sevinci veren küçücük incelikler bekliyordum artık hayattan..
Tren Ankara'ya gidiyordu.. Elimde Dostoyevsky'nin mektupları vardı..

Ey zorba! Ey hayatı Emir'le yıkayan! Zulmet ki tez vakit yıkılasın.

(Zry! Hb! En parlak yıldız üçümüzün olsun ve kaysın(!) tüm dileklerimize.)

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Yakınma, korku, suçluluk duygusu, acındırma, o sahte duyguların hiçbiri yok yüzümde..

Düşünmeyen, sorgulamayan, yüzeysel, boş, kayıtsız, ne verilirse onu alan, kolay yönlendirilen bir insan tipi.. Yanındakini, arkasını döndüğü anda unutan, üzülmeyen, vijdan azabı çekmeyen, yaptığı herşeyi doğru ve haklı sayan; herşeye geç kaldığını sandığı için yanında, çevresinde kim varsa düşünmeden ezip geçen; derinden sevmediği için derinden acı çekemyen biri..
Bunalımları bile anlamsız olan; duyguları giderek köreldiği için hayatını sadece tensel hazlar peşinde koşmaya adayan; duygusuzlaştıkça acımasızlaşan ve dünya nimetlerine ulaşmayı tek amaç sayan , aslında kim olduğunu bile giderek unutan, önüne sunulan göz alıcı dekorun ardında ne olup bittiğini düşünmeyip sorgulamayan biri..

Sevgiye sahip olunabilir mi hiç, inceliğe, anlayışa.. hiç özgürlüğe sahip olunabilir mi?.. Sınırsızdır.. Sahipsizdir.. Zamansızdırlar.. Sınırsız, sahipsiz ve zamansızca aktıkları sürece vardırlar çünkü.. ZAMANLA SINIRLANDIKLARI VE SAHİP OLUNDUKLARI ANDA yok OLURLAR..


Şükrediyorum, beni her geçen gün otoriteden yanaolanların yapay ve yaşamsız hayatından biraz daha uzaklaştıran inceliğime...

Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak-Cezmi Ersöz

24 Temmuz 2009 Cuma

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkan var mıydı? Böyle bir insan, ÖNÜNDE BÜTÜN KÜÇÜKLÜĞÜ İLE ÇIRPINAN birine karşı taş gibi durmaktan başka ne yapabilirdi?
Bütün teessürlerimiz, düş kırıklıklarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik tarafındadır. Herşeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen bir insanı SARSMAK MÜMKÜN MÜDÜR?

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Budala-Fyodor Mihayloviç Dostoyevsky


Nasıl bir ruh hali ile yazabilir insan bunca şeyi anlamıyorum Gökhan'la konuştuğumuz gayet mantıklı, normal bir insan bunca şeyi yazamaz. Bir kırıklık var zaten yazarlarda, söylemişti Cezmi Ersöz :D
...
Romanımızın bir kahramanı olan Gabriyel Ardalyonoviç, ikinci dereceden olan aracı, diğerlerinden daha kötü talihlidirler. Bu şundan ileri gelir: "Sıradan" fakat zeki olan bir insan, yenilik doğurabilen yetenekte olsa bile, kendi kendini yiyerek büyük bir ümütsizliğe düşer. Hayattaki konumuna razı olmak isterse, ezilmiş gurarunun duyguları ile, kendini zehirler. Bundan başka biz, en yüksek bir sınırı göz önünde tuttuk. Çoğunlukla, zeki olan bir aracı sınıfın, herzaman fazla acı çektiği muhakkak değildir; daha doğrusu, bunlar yavaş yavaş, yıllar geçtikten sonra acıyı anlarlar. Bu durum felaketlerini hazırlar. Bu insanlar sesszliğe kavuşmadan önce, uzun müddet gençlikten ihtiyarlık çağlarına kadar geçen süre içinde, bir yenilik göstermiş olamk için, bazen saçm haraketler yaparlar... İşte namuslu ve temiz insan olan bu kara talihlilerden biri, çalışarak hem ailesini hem de diğer birkaç yabancıyı beslemektedir ama ne oluyor yani? Bütün hayatınca rahat bulamadı.! İnsani görevin yaptığı halde, vicdanı onu rahata erdirmiyor; tam tersine şu düşünce onu azap veriyo;"İşte, bu yüzden varlığımı mahvettim; işte onları beslemek için ellerim kollarım bağlı kaldı; işte bundan dolayı barutu ben bulamadım! Bu zorunluluklarım olmasaydı, barutu veya Amerika'yı belki de ben bulurdum; ne olduğunu bilmiyorum ama, herhalde birşey bulabilirdim."
Bu insanların en açık özellikleri, hayatları boyunca ne bulmaları gerektiğini hakkı ile bilmemeleri ve hep birşey bulmak üzere bulunmuş olmaları. Barutu yahut Amerika'yı? Fakat bu buluşun endişeleriyle bekleyiş, Galille'nin veyahut Christof Kolomb'un talihine yaradı.
..
ll. Cilt sf. 119-120



Okuyacağını biliyorum bunu E Ş!
Em Ş'yı bende uzaklaştırdığını düşünüyorsun. Düşün. Ancak düşünmekle yetinirsin. İnsanlar birbirlerini görmese de, seslerini duymasa da, birbirlerinden haber almasa da; düşünceleri, hayata bakış açıları, olayları yorumlayışları birbirine yakın oldukça hep hayatları ortak bir çizgi üstünde devam eder. Evet, hatalarım olmuş olabilir ama ben bir insanım ve duygularım var keşke sen de at gözlüklerini çıkarıp nerde ne hata yaptığını görsen. Hakkımda istediğini söyle, düşün, düşündür; zerre kadar umurumda değil. Ben kendimi biliyorum. Em'i tanıyıp tanımadığımı sormuştun; senden çok daha iyi tanıyorum. Şimdi sen de şunu cevapla, "Ben seni ne kadar tanıyorum, bana kendini ne kadar doğru tanıttın, üç yılda hayatın hakkında bana ne anlattın?"
Hayatım boyunca yaptığım HİÇBİRŞEY için pişman olmadım ama seni tanıdığıma pişmanım, bana Em'i kazandırmış da olsan. Ve bil ki bundan sonra benimle bağlantı kursa da kurmasa da sen kaybettin ve biz kazandık.

10 Temmuz 2009 Cuma

09.07.09

Bu tarih yılda sadece oniki kez oluşuyor. Çark tamamen tersine döndü ve önümde sadece baş yıl var.
Dokuz: Hb; Yl; Zry; Rgnr; Abim; dokuzu dolduramıyorum, az ve yeterince öz.



Uygur'lara yapılanlara isyan içerisindeyim..

9 Haziran 2009 Salı

..


..

All l wanna say is that
They don't really care about us

..

19 Mayıs 2009 Salı

15-16-17 Mayıs 09/Çanakkale (Fotoğraf Festivali)

Okulun bizi karşılamasının pek içten ve misafirperver olduğu söylenemez hatta onlarla geçirdiğimiz en güzel zaman olardan ayrıldığımız andı :) onun dışında çok güzel iki gün geçirdik, gezdik, yüzdük, Fotoğraf(?) gösterilerini izledik..

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Beyaz Diş / Jack London



Bu ışık duvarı çok acayipti. Babasının, ışığın içine doğru yürüyerek kaybolup gitme özelliği vardı. Gri yavru bunu bir türlü anlayamıyordu.
Yavru Kurt, ağaçların arasında yürüdü. Aynı anda onları hem gördü hem kokularını aldı. Önünde, arka ayakları üzerinde duran, daha önce hiç görmediği cinsten beş canlı duruyordu.
Kurtlara özgü o yakınlıktan hoşlanmama dürtüsü onda fazlasıyla vardı. Başka bir bedenle uzun süre temas halinde olmaya dayanamıyordu. Bu onu çılgına döndürüyordu. Uzak olmalıydı o, öazgür.. Kendi başına olmalıydı ve hiçbir canlıyla gereksiz yere fazla temasa girmemeliydi.

Karamazov Kardeşler'den sonra okuduğum en Mükemmel kitaptı.

18 Nisan 2009 Cumartesi

18 Nisan 09/Evren

Evet beybiler :) bugün bendenizin doğumgünü :) nice mutlu yılar diliyorum kendime; sağlıklı, başarılı, huzurlu ve aşk dolu bir sene beklesin beni mümkünse; bunu istiyorum evrenden. Uzun soluklu düşünecek olursak ise; tüm dünyayı dolaşabilecek maddi güce ve kendi içimde huzuru; sakinliği sağlayacak manevi güce sahip olayım. Bedenimi, kişiliğimi, kültürümü gelştirecek işler yapmayı; daha fazla kitap okuyup daha fazla insanla fikir alışverişinde bulunmayı ve bu insanları nitelikli kişilerden seçmeyi diliyorum kendim için. Dünya görüşümü geliştirmeyi, her yeni günde kendime birşeyler katmış olmayı, beynini ve gözlerini açık tutan bir insan olmayı diliyorum, hiçbir konuda at gözlüğü kullanmayayım ve önyargılarım olmasın. Sevgi, ömrümün hiçbir noktasında uzak kalmasın benden çünkü hayatımda herşeye anlam veren temel zemin sevgidir. Yaptığım her işte kendimi yeniden yaratayım ve dönüp ardıma baktığımda yaptığıma ben de hayran kalayım. Yine kısa soluklu bir dilekte bulunursam; birkaç ay içinde bir D80 ya da D60'ım olsun ve uzun soluklu zamanda harika bir fotoğrafçı olayım.

11 Nisan 2009 Cumartesi

29 Mart 2009 Pazar

27 Mart 09-Sahilevleri


Ben İçeri Düştüğümden Beri



Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat...’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta...’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız

Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf’ı güzaf...
.

Nazım Hikmet Ran



Tarif edilemeyecek kadar mükemmel..

25 Mart 2009 Çarşamba

Fotoğraf-Bilgi-Protein


-Bilgi %84 görme ile kaydedilir. Misal, kaçımız sevgilisinin kokusunu biliyor?
-Alp, Han-ım, eski türk bilge ve güçlü kadınlar. Anaerkil-Mükemmel. Merak; sanı ve güdüler akıldan daha değerlidir.
-Siyah(Alp-Kadın)-Beyaz(Saflık)-Kırmızı(Doğurganlık)= Türk Kadını.
-Apollon=Güneş Tapınağı.
-Truva; Kudüs; Mekke; Eskişehir; diğer 3?
-Çanakkale savaşı sonunda Mustafa Kemal Atatürk; "Bu Truva'nın Karşılığıydı."
-Özgürlük-Özgünlük.
-Sınırlı, izinli bilgi veriliyor bize.
-FOTOĞRAF, ne ise o dur; Yaşama en yakın şeydir.
-Çirkin -EstetiK- Güzel.
-Zaman; Hız arttıkça farkedebileceğimiz bir enerjidir.
-Kafasına ne koyduysan, kişi o kadar algılar.
-Bize öyle bilgiler öğretildi ki, kendimiz olmamak için.
-Aittir'e kodlandık.
-Sümer dili; Türk dilidir.
-Kullanamdığımız olağanüstü güçler.
-İzinli olanları seçiyoruz; seçilmişi seçiyoruz; bu, hiçliktir.
-FOTOĞRAF; seçicilik yanınızı açıyor.
-Ağlamanın noronlar üzerindeki etkisi mükemmeldir.
-Gülme tekniklerini öğren.
-Güneş Dil Teorisi'ni oku.
-FOTOĞRAF; sizi, kendi iç beninizin dili haline getiriyor.
-Bize öğretilenler; kaygı-korku-tedirginlik
-FOTOĞRAF; ışıkla sevişmektir.
-Herşeye zıttıyla birlikte bak! Zıtlıklar, güçte birlik yaratır.
-FOTOĞRAF; zıtlıkların birliğidir.
-Öglit; zaman kavramı-Türkler.
-Huban Arığ-Türksay Yayınları.

28 Şubat 2009 Cumartesi

Eski Çin’de 9 ayrı yerde 9 ayrı isimle kendini yeniden yaratan ressamın öyküsü


Adam 9 ayrı Kantonda 9 ayrı isimle kendini yeniden var ediyor. Her seferinde o kadar, bir öncekine benzemeyen tarzda bir şey yaratıyor, insanlar onun bambaşka biri olduğunu algılar ve zanneder hale geliyor. Değişikliğin, değişkenliğin ve benzememenin bu kadar iyi bir örneği olabilir mi? Bir işi yaparken, bir başka iş daha yapabilirsin ama aynı şeyi 9 ayrı seferde ve 9 ayrı disiplinle yapmak çok apayrı ve olağanüstü saygı duyulacak bir şey bence… Ailelerimiz eğitimimizde çocukluğumuzdan beri hep bir hata yapıyorlar ve bizi tek bir alana yönlendiriliyorlar. Yani aile, kendi isteğine göre “benim yavrum mühendis olacak” gibi dayatmalarla, o tarafa doğru yönlendirir. Rahat bıraksalar, belki çok farklı bir şey olacak. TRT çocuk kulübündeyken, Hikmet Şimşek isminde bir koro şefi vardı, asıl mesleği doktorluktu. Bir türlü çözemediler; “bir doktor nasıl koro şefi olabilir?” diye… Neden olmasın? Bir insan hem doktor, hem koro şefi, hem de futbolcu olabilir. bizde bu yönlendirme yüzünden, insanlar bir türlü anlayamıyorlar. Albüm çıkarttığım zaman da aynı sıkıntı oldu. “Aa siz albüm mü çıkarttınız? Peki, aldınız mı böyle bir eğitim?” diye sordular. Peki ben oyunculuk okulu niye okudum? Oyunculukta şan dersi var, dans dersi var… Üstelik illa ki belli bir KARİYERDE kalmak gerekmiyor. Oradan hareket edip, sadece zevk veya kendini denemek ve öğrenmek , o kategoride ne olduğunu anlamak için yapabilirsin BİRŞEYİ. kendimi dekatloncuya benzetiyorum. Mesela; “Televizyon programında isminizin önüne ne yazalım?” diye soruyorlar. Ben de “Hiçbir şey” diyorum. Adım Toprak, soyadım Sergen. Beni oyuncu, sunucu gibi sıfatlarla kodlamayın LÜTFEN. ne bunların herhangi biriyim, ne de hepsiyim. Karşımdaki insan beni nasıl algılıyorsa öyle algılasın. Bu, daha demokrat ve daha özgürlükçü bir bakış açısı bence.


Toprak Sergen

27 Şubat 2009 Cuma

Hasat Zamanı


Altın harflerle yaz mahlasımı. Halvetim kasvet, kem gözlere şiş.
Cadü ya herru, ya merru, kafkef, gölge harâmilerine bir selam çak.
Abile patladı, demlenir simam, nüşinrevan'dan handan ummam ben.
Ahu-yi felek mum, ben şamdan. Düşmez kalkmaz bir Allah'tır uyan.

24 Ocak 2009 Cumartesi

Ziller ve İpler


İnsanların ne kadar kötü olduğnu görmek beni şaşırtmıyor fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.


Grimaldi Lines&Emes

16 Ocak 2009 Cuma

..

..