Benim dostlarım iki elimin parmaklarını geçmiyor. “Nerde çokluk orda bokluk” atasözü’nü hemen hemen 19 yaşımdan beri şiddetle benimsemişimdir. O yaşa kadar herkesin samimi, içten pazarlıksız vs vs olduğunu düşünürdüm, e insan herkesi kendi gibi sanırmış. Saflık işte, ama ben bu saflığımı hep çok sevdim ve hala çoğu zaman saf ayağına yatıyorum, kime ne benim neyi bilip neyi bilmediğimden. Bırak saf sansınlar.
%100 den başlatırdım insanlara olan güvenimi, onlar kendileri düşürürdü % lerini. Sonra bigün Gülsen Ablam dedi ki, “Sen içinin temizliğinden yapıyorsun bunları ama büyüdükçe insanların sandığın gibi olmadığını öğreneceksin; sana bi tavsiyem var % 0 dan başlat insanlara güvenini; sıkıyorsa kendi arttırsın %sini.” Ne gerek var deyip geçmiştim. Hakikaten haklıymış Ablacım, büyüdükçe insanların sandığım kadar masum, samimi, güvenilir olmadığını çok sancılı şekillerle öğrendim. Öğrendikçe güvenmemeye başladım, öğrendikçe insanlardan kaçmaya başladım; hatta bi ara herkesle muhabbeti kesmiştim, merhaba bile demiyordum kimseye. Sonra düşündüm, “Hatalı olan kimse yok, herkes kendi karakterini yaşıyor, o karakter sana uygunsa onunlasın, değilse ondan uzakta.” Çok çok daha seçici olmaya karar verdim, bi manası yoktu karakterime yakın olmayanlarla muhatabın. Yavaş yavaş etrafımdakilerle şaşılacak derecede ortak yönlerimizin olduğunu gördüm, tesadüf diye bir şeye asla inanmadım; inanmam da, her şey tamamen seçimlerle alakalı. Farkında olmadım belki ama ben şekillendirdim çevremde olanları. Gurur duyuyorum kendimle.
Yaptığım, yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Yaşanmış olması gerektiğine içtenlikle inanıyorum her şeyin, yoksa ayırt etmek çok daha zor ve sancılı olurdu benim için bu saatten sonra.
İnsanlar benim gözümde üçe ayrılıyor artık, akrabalar; dostlar ve tanıdıklar. Keskin hatlarla ayrık hepsi birbirinden ve dostlar hep eskilerden gelenler; tanıdığım; huyunu suyunu iyi bildiğim, bu nedenle kızıp kırılamadığım insanlar. Yenilerini tanımaya, onlara zaman ayırmaya hiç tahammülüm yok.
Seni çok özledim Vlat.
Nadi.
%100 den başlatırdım insanlara olan güvenimi, onlar kendileri düşürürdü % lerini. Sonra bigün Gülsen Ablam dedi ki, “Sen içinin temizliğinden yapıyorsun bunları ama büyüdükçe insanların sandığın gibi olmadığını öğreneceksin; sana bi tavsiyem var % 0 dan başlat insanlara güvenini; sıkıyorsa kendi arttırsın %sini.” Ne gerek var deyip geçmiştim. Hakikaten haklıymış Ablacım, büyüdükçe insanların sandığım kadar masum, samimi, güvenilir olmadığını çok sancılı şekillerle öğrendim. Öğrendikçe güvenmemeye başladım, öğrendikçe insanlardan kaçmaya başladım; hatta bi ara herkesle muhabbeti kesmiştim, merhaba bile demiyordum kimseye. Sonra düşündüm, “Hatalı olan kimse yok, herkes kendi karakterini yaşıyor, o karakter sana uygunsa onunlasın, değilse ondan uzakta.” Çok çok daha seçici olmaya karar verdim, bi manası yoktu karakterime yakın olmayanlarla muhatabın. Yavaş yavaş etrafımdakilerle şaşılacak derecede ortak yönlerimizin olduğunu gördüm, tesadüf diye bir şeye asla inanmadım; inanmam da, her şey tamamen seçimlerle alakalı. Farkında olmadım belki ama ben şekillendirdim çevremde olanları. Gurur duyuyorum kendimle.
Yaptığım, yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Yaşanmış olması gerektiğine içtenlikle inanıyorum her şeyin, yoksa ayırt etmek çok daha zor ve sancılı olurdu benim için bu saatten sonra.
İnsanlar benim gözümde üçe ayrılıyor artık, akrabalar; dostlar ve tanıdıklar. Keskin hatlarla ayrık hepsi birbirinden ve dostlar hep eskilerden gelenler; tanıdığım; huyunu suyunu iyi bildiğim, bu nedenle kızıp kırılamadığım insanlar. Yenilerini tanımaya, onlara zaman ayırmaya hiç tahammülüm yok.
Seni çok özledim Vlat.
Nadi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yap