-Sana bir şey sorabilir miyim?
-Sormanı engelleyebilir miyim?
-Gerçekten de siyahtan korkuyor musun?
-Hayır, ben ışığın yok olmasından korkuyorum.
-Yani körlük gibi mi?
-Hayır, ölmek gibi..
Nihat İleri ve Turan Günay oynuyor.
Rothko(bir ressamdır)'nun asistanı ile geçirdiği birkaç yılı anlatıyor oyun. 20. yy da sanatın rolü üzerine düşünen herkesi yakalayacaktır gibi bir cümlesi var tanıtımın; ben düşünmedim hiç; bu cümle nedeniyle de ne kadar öğrenirsem öğreneyim cahilliğimi bir kere daha hatırladım.
Sabit fikirli, insanların resme bakış açılarını değiştirmiş ve var olana yenisini katmış bir ressamın şimdi onun yarattığına yenisini katıyor olmalarından; yaptıklarının içselliğini, derinliğini anlamayan yeni nesil ressamların (kendini ressam sananlar onun tabiriyle), (yine ona göre) umursamazlığından, ruhunun ve bedeninin duyduğu acıyı çok sert bir dille aktarıyor asistanına. Onu aşağılayarak, diğerlerinin hıncını alıyor gibi görünüyor Rothko.
Resim kendi kendini yaratır diyor, en alt katmanı atar ve beklersin; beklersin; beklersin; o sana ne yapman gerektiğini anlatır, ne hissettiğini ve kendinin aslında nasıl bir resim olmak istediği anlatır. Hangi renk, hangi ton, hangi nesne, hangi his.. Sadece beklemeli ve resmi dinlemelisin diyor. Öyle dinlemeden kafana estiği gibi savuramazsın fırçayı, resim istediği şey olmazsa mutlu olmaz diyor. Tıpkı biz insanlar gibi; toplumun bize dayattığı meslekte mutlu olmayız mesela, bokçuluk bile olsa kendi istediğimiz meslek bize en mükemmeli gelir.
Hayatı tüm çıplaklığıyla anlatmış, patronun; işçinin nasıl olduğunu ve nasıl olması gerektiğini.. Kibir, öfke ve sabit fikirliliğin insanın yüreğini nasıl zora soktuğunu; yalnızlığı, ölümü...
Renklerin doğru ışıkta kendilerini nasıl da güzel anlattıklarını hatta sadece kendilerini değil hayatı da ne güzel anlattıklarını. Onları bağdaştırdığımız duygularımız ve bu duyguların kişiden kişiye gösterdiği değişimler, belki bu duyguların yersizliği..
Dipnot: Benim için;
Siyah: Yalnızlık demek, kendi kendinle baş başa kalabilmek, düşünmek. Siyaha gözleriniz her türü alışır. Gece siyahtır, gözlerinizi kapadığınızda gördüğünüz şey siyahtır, ondan korkmanıza asla lüzum yoktur çünkü o nerdeyse hayatımızın her gününde var ve ona alışmak çok kolaydır.
Kırmızı: Özgürlük demek benim için, zafer demek, kendinin hakimi olmak ve savaşmak demek. Yılmamak, direnmek ve ruhumun sonsuzluğa kadar özgür olması demek.
Beyaz: işte bu ürkütücü, benim için ölüm demek olan renk bu; asla alışamadığım ve alışamayacağım. Hayatımın çok az bir kısmında olan ve önünü görmek için milyarlarca ışık kaynağı verseniz beyazın içinde işe yaramayacak olan renk. Acımasız bir körlük, insanı siyahla değil; beyazla delirterek öldürebilir siniz çünkü gözler beyaza asla alışamaz.
|
Nihat İleri |
Sevgiyle kalın Nihat İleri ve Turan Günay;
Yine bekleriz İzmir'e.
N.