28 Aralık 2012 Cuma

Hayaletli Eskişehir Turundayız Gençler

Anlatayım, yaklaşık olarak geçen ay gerçekleşti bu olay.

Ali, Zlatka, Conika, Vladimir ve ben; Hadi Ankara'ya gidelim deyip atladık Ali'lerin kamyonuna. Vuuuhuuuu; canı sıkılan arkadaki açık kasaya geçiyo, canı sıkılan bangır bangır şarkı söylüyo, Ali direksiyonda; hepimizin canı sıkılırsa toptan kasaya geçiyoruz, gelsin biralar. Nasıl eğlenceli nasıl, biraz soğuk hava ama eğlenceden kimsenin aklına hava gelmiyor.

Sabaha karşı saat 5 gibi Eskişehir'e giriyoruz. Hadi bizi gezdir diyorlar, yok diyorum ısrar ediyorlar; illa canımı sıkçaklar; illa özletçekler yani burayı. İyi diyorum.
Bi anda kamyonet kayboluyor. Esparkın hemen altındaki tren yolunun ordayız. Amacım köprünün bitişindeki çin restoranına götürmek gençleri, hep burda yiyoruz biraz da orda yesinler de lezzetin ne kadar ucuza mal edilebileceğini görsünler. Yürüyoruz yürüyoruz, her taraf sık sık ev ve duvar olmuş; caddenin sonundan Doktorlara çıkmamız gerekiyor fakat öyle çok ev yapmışlar ki önce bu labirenti aşmak gerekiyor. Sağ sol sağ sol derken epey bi uğraştan sonra sözde doktorlara çıkıyoruz. Çıktığımız yer köprünün hemen altı olması gerekirken biz bambaşka bir caddenin sonunda gibiyiz, Doktorlar caddesine benziyor evet ama sadece caddenin genişliği açısından, eski ve siyah beyaz evlerden oluşuyor burası biraz ürkütücü ama en azından sonunda köprüyü görüyoruz derken ce eee yine Kezban. Arkadaşlarına neden her yeri gezdirmiyorsun, sen biliyorsun buraları falan diyor, kendi kendine konuşuyor benimle ama ben ona cevap bile vermiyorum, pek hazzetmiyorum ondan biliyorsunuz. Neyse tin tin giderken geldik bizim çin lokantasına ama ev mi olmuş burası?

Girelim ya, belki içeridedir lokanta. Giriyoruz, alt katı açan olmuyor, üst kata çıkıyoruz. Çalıyoruz kapıyı; korkuyoruz da aynı zamanda ve kapıyı öle bir şey açıyor ki altımıza ediyoruz nerdeyse hepimiz, bi hışımla ikinci katın merdivenlerinden ilk kata inan mi ararsın, çığlıklar eşliğinde çıkış kapısına bulmaya çalışırken birbirine çarpan mı ararsın, hem ayakları kıçına değerek koşup hem bana ana avrat söven mi?
Öyle bir koşuyoruz ki gelişimizde saatler süren caddeyi birkaç saniyede katediyoruz ve hoppala Espark'ın önündeyiz. Herkes öyle sakin ki sanki az önce göz bebekleri olmayan, sadece beyaz bir çarşafla boynundan aşağısını örtmüş, saçı başı iğrenç bir kadın hepimizi kovalamadı. Ben tedirginim tabi, bütün hevesim kaçtı; bunlar da tutturmuşlar biz Ankara'ya gitmemeye karar verdik, burda geçirelim geceyi demeye.

Grupçak hoplaya zıplaya giden bizimkiler bi tarafta, iki gün napçam burda; sinirlerim tepeme çıkçak, Efsad'a gidemicem cuma değil bu gün Tolga'yı görme ihtimalim yok, kar da yağmamış diye hayıflanan ben bi yandan..
Üniversite caddesine giden  yolda Kahve Diyarı'nın oraya gelince bi kuş bakışı yapıyorum caddeye karşı ve ne ben varım, ne Zlatka ne Conika ne Ali ne kamyon ne kezban ne Vlat  Tolga da yok. 

25 Aralık 2012 Salı

İyi bir haber mi bu, kötü mü?

Aslında düzenli adetim geliyor ama garip bi şeyler oluyordu son zamanlarda; gözlerimi kapattım ve doktora gittim. İki aylık hamileyim. Kimseye söyleyemedim henüz. Şaşkınım fakat  zannettiğim kadar kötü hissetmiyorum. Daha küçük olduğumu ve istemeyeceğimi zannetmiştim, öyle bi hisse kapılmadım. .

Bi banka oturdum çıkışta, insanları seyrettim. İçimde bi canlı mı yetişiyor şimdi? Anlamam lazımdı zaten karnım bi garip olmuştu son zamanlarda ama mide bulantısı falan hiç yaşamadım. Gerçekten çok garip, hatta belki garip olduğu için kötü karşılamamış da olabilirim. Kime söyleyeceğim ki şimdi bunu? Nasıl olur bu işler. Gerçekten çok şaşkınım.


Don Kişot - Cervantes Final

Bikaç gün önce bitirdim kitabı, yani hemen hemen 1000 küsur sayfa dokuz ayda bitti. :D Kendi kendinize ön yargılı konuşmalara başlamayın lütfen, bu kızın işi gücü var, yemek yapması gerekiyor bazen, bazen eğlenmesi gerekiyor, sevişmesi gerekiyor e bunların hepsi zaman isteyen şeyler doğal olarak her gün kitap okumaya zaman ayıramadım ve netice bu. Neyse.

Daha önce bahsettiğim gibi, insanların tepkilerine çok içerlemiş büyük ihtimalle Miguel ve ikinci bölümde ilk bölümde mağripli bir yazarın Don Qijote üzerinden ne kadar gerçeklik payı az, ne kadar safsatalarla dolu ve ne kadar gereksiz bir kitap yazdığına değiniyor her fırsatta. Öyle delice maceralara atılmıyor bu bölümde, halkın tepkisi korku yaratmış üzerinde Miguel in, belki para kazanamama korkusu, belki kral ve halk tarafından dışlanma korkusu.. Kendi kitabını neden aşağılar insan?

Aslında sadece ilk bölümün yayınlandığı kitabını dışlamıyor ikinci bölümü de dışlıyor, yani kitabın içinde o kitabın ona ait olmadığını vurgulayıp duruyor, o böyle yaptıkça hem nedenini düşünüyorsunuz hem de Don Qijote'yi hakikatten yaşamış gibi hissediyorsunuz.

İlk bölümdeki gibi karşılaştıkları kişilerin hayat hikayelerine değinmiyor; bu konuda olumsuz eleştiriler almış; aslında yazmak istediğini belirtiyor ama insanların ne kadar acımasız eleştirdiğini bilemiyoruz tabi; bana sorarsanız o hikayelerin anlatılması çok hoşuma gitmişti. İkinci bölümde Don Qijote ve Sancho'nun karşılatığı herkes ilk kitaptan haberdar, Mağripli yazarın yazdıkları doğrultusunda ikisini de çok iyi tanıyorlar fakat Qijote ve Sancho'ya yazılanları katiyen kabul ettiremiyorlar.

Biliyorsunuz Miguel elini kaybetmiş Türk'lerle savaşırken, Türk'lere esir düşmüş vs. Öfkesini kitapta çok rahat görebiliyoruz, nerdeyse tüm kötü adamlar türk, bir yerden bir kötülük gelecekse türklerden geliyor ama şu da var ki tasvir edilen türklerin hepsi irikıyım, yenilmez adamlar ve beyinleri yok gibi konuşuyor Miguel :) (Haksız da sayılmaz, beynimizi iyi kullanabiliyor olsaydık başımızda bu hükümet olur muydu?) Bak o zaman keşke kızgın olduğun kadar biraz ileri görüşlü olabilseydin de şimdilerde seni türklerin de okuyabileceğini ve seni sevebileceklerini düşünebilseydi; su serper miydi yüreğine bu düşünce? Yoksa olmaz olsunlar mı derdin?

Ön yargılarını, kuşkularını, hislerini, kalp kırıklığını öylesine derinden hissediyorsunuz ki; özellikle ikinci bölümde ağır basıyor olmasına rağmen tüm kitap onun gibi düşünmenize neden olabiliyor. Üzülüyorsunuz, keşke biraz üstesinden gelebilseymiş diyorsunuz; bir iki çok minik hata nedeniyle nerdeyse tüm kitabı yakmış eleştirmenler ve bu Miguel'e fazlasıyla yansımış.

Adamım sen dünyadaki ilk romanı yazdın biliyor musun? Bilsen daha az korku ve çok daha fazla cesaretle delice şeyler yazardın belki ama böyle de çok okunası.

Bu mükemmel kitap için teşekkürlerimi sunuyorum sana.
Türk'üm bu arada Miguel.
Öperim.
N.
     
                                                 


21 Aralık 2012 Cuma

Göğüslere özgürlük

Kıyamet de kopmadı.

Biliyorsunuz 1960'ın sonlarında erkek egemen toplumun kendilerine biçtiği rolü reddeden 100 kadar feminist bir çöp tenekesinde sutyenlerini, takma kirpiklerini, yüksek topuklu ayakkabılarını, korselerini yakmışlardı. 70 li yıllarda aynı feministler geri adım atmış ve sutyene dönmüşlerdi, sebep; göğüs uçları :D Metalaştırabilir  mi göğüs uçları kadını?(1) Göğüs uçları belli olan bir kadın erkeklerin gözünde diğerlerinden daha kolay bir avdır aynı zamanda seksapalitesi yüksektir. Her neyse.

Adet dönemlerimde göğüslerimin ağrısını çok çekerim genel olarak 75 beden sutyen kullanmama rağmen o dönemde göğüs büyüklüğüm 85 e yaklaşır (2); Yani büyük sutyen taksam dolmuyor küçük sutyen taksam almıyor ve her iki türlü de ben işkence çekiyorum iyisi mi takmamak deyip; adet dönemlerimde sutyen takmıyorum.

Bir aydır, zorda kalmadıkça kullanmıyorum.Göğüs ucu problemi yaşıyor olmam lazım fakat uçları çok büyük olmadığı için ve kış aylarında gizlemek daha kolay olduğu için hiç sıkıntım yok. Şu olur ancak, hareketli bir insanım, koşar zıplarım onlar da benimle kafa tutmaya kalkışır ve bu kötü bir görüntü yaratır; o kadar yani. Başka hiç bir şey yok.

Yaz ayları için de yapabilsem bunu, takmasam keşke hiç sutyen; nasıl rahat bir bedene sahip olurum anlatamam. Hayır durum kesinlikle benlik değil. Ortaya çıkmış bir göğüs ucuna bakmayacak kaç erkek var?(3) Hoş çıkmasa bile bakan vardır da biz fark etmiyoruz; beynin neye çalıştığıyla alakalı bir durum olabilir bu. Bakmayacaklarını, bakışlarıyla beni rahatsız etmeyeceklerini bilsem hayatım boyunca asla takmam sutyen.

Tüm kadınlara özgür göğüsler diliyorum.
Hadi serbest bırakalım şunları.
Vuuu huuu



NOT 1: Bebeğim! Sen ne yaparsan yap erkeğin her zaman dikkati üzerinde olur, kara çarşaf giy; yine süzüp görünen, ipi ucu alınacak bir şey olmamasına rağmen nasıl bir vücuda sahip olduğunla alakalı fikir yürütür. Oldukça aşağılayıcı bir durum bu kadınlar için; en azından ben ve benim gibi düşünenler için ama ne gelir elden.
NOT 2: Sırf adet dönemimde kullanmak üzere 85 beden bir sutyenim var.
NOT 3: Çift taraflı düşünmek lazım gerçi, nasıl ki bir erkek gizlenmemiş bir göğüs ucuna bakarsa aynı şekilde bir kadın da gizlenmemiş bir penise bakmaktan kendini alamayacak olabilir mi acaba? En azından şunu düşünüyorum, elenmiş; görünümüyle, karakteriyle, gözümüzde yeri olan erkekler incelenebilir öyle önümüze gelen herkes değil. Kadınlar olarak daha seçiciyiz bence ama toplum kaynaklı endişelerimiz dolayısıyla bu tarz şeyleri konuşamıyoruz.

Öperim.
N.

Karanlıkta Komedi - Yıldız Teknik Ünv.


Festivaldeki son oyunumuz Karanlıkta Komedi'ydi 2012 Aralık 15 Konak Sahnesi .

Gülmekten yerlere yatacaktık nerdeyse :)
Komşunuzun mobilyalarını ona bildirmeden alın, bir süreliğine giden sevgilinizin yerine yenisini alın hatta babasını da tanışmak için evinize davet edin; aynı akşam eserlerinizi görmek üzere çok ünlü bir yorumcu da davetliniz olsun. Evdeki tüm ışık kaynaklarını yok edin ve başlayın yaşamaya.

Her sahnesinde en içten kahkahanızı atacağınız, gülmekten belki de karnınızın krampa girmesine neden olacak bir oyun.

Gidin! Gülün! Gülün! ve daha fazla Gülün!

Teşekkürler festivalimize katıldığınız ve bizi güldürdüğünüz için
Öperim.
N.

                                             

18 Aralık 2012 Salı

Marx'ın Dönüşü - Genco Erkal

Festivalin yedinci günü 13 Aralık 2012'de Genco Erkal vardı, Marx'ın Dönüşü'yle.

Genco Erkal dendiğinde durup derin bir nefes alırım.

Her zamanki şahane oyunculuğuyla, ustalığıyla demeliyim belki; hakikaten Marx'ın olduğunu düşünebilirsiniz sahnede. Bir saatte düşüncelerini, duygularını, yaşadıklarını o kadar net ve anlaşılır anlatıyor ki, eşiyle diyalogları; arkadaşlarıyla sohbetleri; zorlu hayat koşulları ve her şeye rağmen işine, insanlığı iyi bir yöne itmeye çalışan şevkine hayran olacağınız Marx daha iyi anlatılamazdı.

Öbür dünyadan kendini anlatmak için gelen Marx, sadece yaşadığı dönemle ilgili düşündükleriyle sınırlamıyor kendini sahnede, on yıl,beş yıl, bir yıl hatta birkaç ay ve birkaç gün önceye kadar yaşananlarla ilgili de aydınlatıyor bizi. Yanılmışım diyor kapitalizm hakkında, ben bi elli yıl küsur içinde biter demiştim ama hala acımasızca devam ediyor diyor. Günümüzdeki Amerikan hükümdarlığına, petrol için yapılan savaşlara ve katledilen çocuklara değiniyor ama tanrılardan gelen uyarıyla sözlerine devam edemiyor.

Burda istenmiyordum diğer tarafta da istenmiyorum diyor.

Karl Marx'ı ve kapitalizmin özünü; sadece onları da değil aslında, insan olarak yaşamanın gerekliliklerini öğrenmek isteyenlerin kesinlikle gitmesi gereken bir oyun. Sahnede de Genco Erkal olunca değmesinler keyfinize. İki sanatçı tek bir ruhta birleşiyor önünüzde ve size sadece bu şöleni seyretmek kalıyor.

Yine bekleriz Genco Bey, ara sıra geliyorsunuz ama daha sık gelin lütfen. Size ihtiyacı var bu seyircinin.

Kucak Dolusu Sevgilerimle,
Öperim.
N.

                             

                           






14 Aralık 2012 Cuma

Kıyıya Oturmanın Böylesi - Merve Engin

Festival başladı ve 11 Aralık 2012 Kıyıya Oturmanın Böylesi ilk oyunumdu. Şimdilik herşy yolunda böyle sonlanacağına da eminim.


Tüm ışıklar açık. Sahneye kızın biri çıkıyor ve kendi kendine konuşmaya başlıyor.
-Abi nerdesiniz, neden gelmediniz vs.
-Tek başıma mı oynıcam? 12 nizi de?
Işıklar hala açık.


Gayet eğleneceğiniz bir oyun. Bazen çok güleceğiniz bazen de biraz hüzünleneceğiniz bir oyun aynı zamanda. Hangi kısımlar oyuna dahildi acaba, hangilerini doğaçlama yapıyo diye düşünebilirsiniz de.

Commedia dell' Arte tarzının Commedia Gabriellina varyasyonu. Bu tarzı Türkiye'ye getiren kişi. Bence kesinlikle izlemelisiniz.

En çok Puzzone'ye güldük biz. Karakter çok içten, saf ve bu saflığı insanı çok çok güldürebiliyor, gerçi Zampilla'nın da hakkını vermek gerek jest ve mimikleri çok hoştu. Bi de şu ismini hatırlayamadığım adam, tanrıların arkadaşı :)

Merve Engin karakterlerin hepsini kendi oynuyor, bir sağ elinin olduğu tarafa geçiyor, bir sol elinin, bazen geçmiyor eliyle oynuyor, çok hoş gerçekten. Hani kendi kendinle konuşmak gibi bi yerde, heralde yapanınız vardır :P Yalnız değilimdir diye düşünüyorum :P

Salonda oyun ve seyircilere karşı ufak saygısızlıkları oldu görevlilerin, her devlet tiyatrosuna ait olmayan oyunda olduğu gibi. Ben görevliyim, bak ben! İstediğim zaman girer istediğim zaman çıkarım. Gibi. Sakız da çiğnerim tiyatro da kapattırırım, oyuncuyu da cezalandırırım; ben boşbakan çocuğum vs lerden pek farklı olmadı açıkçası. Ben alıştım gerçi de.. hoş değil.

Aksaklıklar için özür dileriz Merve Engin.
Yine bekleriz, daha saygılı görevliler ve telefonunu kapatan seyircilerle.

Öperim.
N.




10 Aralık 2012 Pazartesi

Dean R Koontz - Göz Ucuyla

Kitabın kapak fotoğrafını görünce okuyacağınız varsa da okumazsınız. Öyle bir ürkütücü, korkutucu ve ürpertici ki.. Kıpkırmızı bi gökyüzünün önünde ulu bir ağaç ve ağacın tepesinde bir insan. Kitabın ismindeki göz'ün ortasındaki ö 'nün de içinde bi nokta var,  illuminati çağrıştıran bi göz oluşmuş ya da oluşturulmuş. Neyse.

Kendi kendime bu kitabı okumamam gerektiğini sonra "kurbanlar"daki gibi gecemin gündüzümün karışacağını  korkularımın artacağını sayıklıyorum. Sonra durup psikolojime bir bakıyorum, yalnız hisseden; aşsız ve şevkatsiz hisseden genç bi kadın; öyle demiyorum bakınız o öyle zannediyor ve sanırım önemli olan da onun hisleri.. Bu psikolojinin içinden ancak beni böyle bir şey çıkarır, en iyisi okumalıyım deyip cesaretimi toparlıyorum.

Genel olarak korkmuyorsunuz kitapta ama müthiş geriliyorsunuz, bazen üzülüyor bazen de katılarak gülüyorsunuz. Üç hayatı anlatmaya başlıyor, nerde birleşecek bu hayatlar diye gözlerinizi ve ruhunuzu açık tutmak için olanca gücünüzle uğraşacağınız bir kitap. Çok iyi bağlanmış hayatlar yine. Çocuklar ve dedektifin yapmayı başarabildikleri şey sürreal bir noktaya dayandırılmış ama ne malum günün birinde gerçek olamayacağı!..

Aklımı başımdan uzaklaştırdığın fakat beni korkutmadığın için teşekkürler Dean.
Öperim.
N.


             
Dean R. Koontz - Göz Ucuyla





İzmir Tiyatro Festivali 11-12-13 Aralık Genco Erkal oyunlarına indirimli bilet

http://www.grupanya.com/izmir/firsat/aysa-izmir-bertolt

Yukarıdaki adresi Uluslararsı İzmir Tiyatro festivalinde gösterime girecek tüm Genco Erkal oyunlarına indirim sağlıyor. An itibariyle fırsatı yakalamak için son 14 saat kalmıştır. Yani bu gece saat 23.00 a kadar aldınız aldınız, yoksa indirimi kaçırıyorsunuz.



11 Aralık 2012 - 20:30 Ben Bertolt Brecht
12 Aralık 2012 - 20:30 Kerem Gibi
13 Aralık 2012 - 20:30 Marx'ın Dönüşü

Öperim,
İyi seyirler
N.
Genco Erkal-Tülay Günal 

8 Aralık 2012 Cumartesi

Mümin Sekman - Her şey Seninle Başlar (Notlar-3)

-Başarısız olacağınızı düşünen insanları görüp cesaretiniz kırıldığında tekrar edin,
EN İYİSİNİ DAHA GÖRMEDİLER
EN İYİSİNİ DAHA GÖRMEDİLER
EN İYİSİNİ DAHA GÖRMEDİLER
EN İYİSİNİ DAHA GÖRMEDİLER
EN İYİSİNİ DAHA GÖRMEDİLER
...


-10 Yıl sonra nasıl bir hayat yaşamak istiyorsunuz?
-Nasıl bir yerde yaşamak istiyorsunuz?
-Nelere sahip olmak istiyorsunuz?
-İnsanlar 10 yıl sonra hakkınızda ne desinler?
-Sizin nasıl biri olduğunuzu düşünsünler?
-Hangi semtte yaşamak istiyorsunuz?
-Hangi işi yapmak istiyorsunuz?


-Hayatınızda asla katlanamayacaklarınızın bir listesini belirleyin. VE KATLANMAYIN.


-Hayatınızın üç önemli koordinesini daima gözünüzün önünde tutmalısınız,
   -Nereden başladınız?
   -Nereye geldiniz?
   -Nerede olmak istiyorsunuz?



Yukarıdaki tüm soruları yazılı olarak cevaplamanız çok önemli diyor Mümin Sekman.
Daha ilk baskıda almışım kitabı, okumuş ve nerdeyse tüm sayfaların tüm satırlarının altını çizmişim. Büyük ihtimalle o zaman sadece okumuşum, dolu okuduğumu zannedip boş okumuşum, bilmiyorum. Şimdi ise bana güç verdi, istediğim şeyi sadece ataletle istediğimi gösterdi, özgüvenimi geri almamı ve güçlendirmemi söyledi, çalışmam, boş oturmamam ve daha çok okuyup daha fazla pratik yapmam gerektiğini hatırlattı. Eğer bu işi yapmak istiyorsam, yapmama gereken ne varsa hepsini öğrenmeme gerektiğini söyledi üstüne basa basa.

Ne istediğimi biliyordum, ama ruhen ve bedenen herhangi bir çalışma göstermiyordum, çenemin istiyorum demesi dışında.

Ne yapacağımı biliyordum, nasıl yapacağımı da ve şimdi yapıyorum.

Bunlar sadece benim ara sıra hatırlamak için aldığım notlar, siz kitabı da okuyun lütfen.

Sevgiyle kucaklıyorum sizi Mümin Sekman.
Öperim.
N.

Mümin Sekman - Her şey Seninle Başlar (Notlar-2)

Tavern, Çoğumuz başarılı olmak için acı çekmiyoruz, acı çektiğimiz için başarılı oluyoruz. Her başarılı insanın içinde dışarıdan görünmeyen yaralar vardır. En görkemli başarılar yüreği yanan insanlardan çıkar.

-Başarılı olma yolculuğuna çıkmadan önce başarı tanımınızı, Başarı sizce nedir? ve başarı kriterinizi Başarılı olduğunuzu nerden anlayacaksınız? belirlemeniz çok önemlidir.

İnsanlar başarı tanımlarının ötesine pek gidemezler, tanımınızdaki sınırlayıcılığa dikkat edin.
"Bir işi 6 milyar kişi içinde en iyi yapabilen sen ol."


-Nasıl başarılı olunabileceğini nasıl öğrenirsiniz
1-Başarılı olmak üzere yazılmış analiz kitaplarından
2-Biyografi kitaplarından
3-Seminer, konferanslardan
4-Kişisel gelişim uzmanları, kariyer danışmanlarından
5-İnsan gelişimine önem veren şirketlerde çalışarak
6-Başarılı insanlarla çalışarak

-Nasıl başarılı olunabileceği üzerine sürekli kafa yorun. Yaşadığınız her başarı ve başarısızlıktan sonra; yaptıklarınız ve yapmanız gerektiği halde yapmadıklarınız üzerine düşünün.

-Neyi başarmak istediğinizi biliyorsunuz
Niçin bu hedefi istediğinizi de biliyorsunuz
Hedefe ulaşabilmek için neler yapmanız gerektiğiniz de biliyorsunuz
Hedefinize nasıl ulaşabileceğinizi de biliyorsunuz

(Ama yapmıyorsunuz, bu atalettir diyor Mümin Sekman)

-Bugün yapmadıklarının(ataletinin) gelecekteki sonuçları neler olacak?

-Eyleme geçmek için mükemmel hale gelmeyi beklemeyin, mükemmelliyetçiliğin yerine sürekli iyileştirme felsefesine göre hareket edin.

-Periyodik olarak, bir şeyler başarmalıyım; inancını besleyin.

-Önemli işlere öncelik verin "En büyük bilgelik, neyi ihmal etmemek gerektiğini bilmektir."

Jacob Riss, Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederdim. Adam belki yüz kere vururdu taşa ama değil kırmak küçücük bir çatlak bile oluşturamazdı. Sonra birden yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverirdi. İşte o zaman anlardım ki, taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdi.

-İnsanlar ikiye ayrılır,
1-Saydıcılar (söylemci)
2-Rağmenciler (eylemci)

Saydıcılar, sürekli niye yapamadıklarını anlatmaya kafa yorarlar, nasıl yapabileceklerine değil. Saydıcılara cevap yetiştiremezsiniz, hiçbir şey bulamazlarsa şöyle derler, "Bende bu saydı mantığı olmasaydı, ben de başarılı olurdum." Altına imzamı atabileceğim tek "saydı" cümlesi budur.

Rağmenciler, bulundukları herhangi bir durumda nasıl başarılı olacaklarına kafa yorarlar. Şimdi ve bu şartlarda elimden gelenin en iyisini nasıl yaparım.

-Yaşadıklarımızdan çıkardığımız öğrenilmiş çaresizlik dersleri üç şeyi unutmamıza neden olur,
1-Daha büyük bir hayatı hayal edebilmeyi
2-Daha fazlasını başarabilme öz güvenini
3-Bir daha deneme cesaretini

-Öz güvenimiz başkalarının bizi nasıl gördüğünden çok, bizim kendimizi nasıl gördüğümüze bağlıdır.

-Öz güven ve güvensizlik bulaşıcıdır. Öz güveni yüksek insanlarla birlikte yaşadıkça hayatı onlar gibi algılamayı öğreniriz.

-Deneyip beceremediğim bir durum olursa, "Şu andaki bilgi ve beceri seviyemle bunu yapamıyor olabilirim ama bir insan yapabilmişse, ben de insansam, ben de yapabilirim. Nasıl yapıldığını öğrenir, ben de yapabilirim. Gerekli zamanı, çabayı ve enerjiyi harcarsam ben de yapabilirim." diye düşünürdüm.

Mümin Sekman - Her şey Seninle Başlar (Notlar- 1)

-İnsanların yüzde kaçı başarılı, mutlu ve yaşadığı hayattan memnun? Yüzde kaçı hayal ettiği hayatı yaşıyor?

-Hayatta yükselebileceğinizi sandığınız en üst nokta neresi?

-Öğrenilmiş çaresizlik, bir daha deneme cesaretini kaybetmektir.

-Kafamı vura vura öğrendiğim sınırlayıcı hayat derslerim neler? Öğrenilmiş çaresizlik yaşadığım durumlar neler?

Seligman; Ne zaman ki bir kişi yaptığı hiçbir şeyin bir fark yaratmayacağına inanırsa, çaresizliği ve hiçbir şey yapmamayı(atalet) öğrenecektir.

-Çaresizlik duygusu yaşayınca, "Gerçekten çaresiz miyim, yoksa çaresiz olduğumu mu düşünüyorum?" diye sor kendine.

-Çevremde olan, beni rahatsız eden bir şeyi, yaptıklarımla değiştirebilirim.

- Yaşamak istediğimiz hayat
  Yaşadığımız hayat
  Yaşamamız istenen hayat  

HER SABAH; (Yapmak istediğimiz şey için)
1-Bende değişen bir şey var mı?
2-Çevremdeki şartlarda değişen bir şey var mı?
3-Hedeflediğim şeyde bir değişiklik var mı?

-Kendi hayatını gözlemle..

-Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan insanların arasında mı yaşıyorsun?

-Çevrenizdekilerin size, hayat dersleri diye kendi öğrenilmiş çaresizliklerini yüklemelerine izin vermeyin.

-Zamanınızı neyin niçin yapılamayacağını değil, neyin nasıl yapılabileceğini anlatan insanlarla geçirin.
-Kendine şefkat göster, şimdiye kadarki tüm hataların ve sahte çaresizliklerin için kendini bağışla.

-Öğrenilmiş çaresizlik, başımıza gelen olayları yorumlama biçimimizden doğar.

Edison; Başarısızlığa götüren bütün yollar bitince geriye başarıya giden yol kalır.

BAŞARISIZLIĞI YORUMLAMADA (Bence oldukça önemli)

Süreklilik(Geçici mi-kalıcı mı)
Bu defa yapamadım ama geçmişte yapmıştım, gelecekte daha iyisini yaparım.

Kişisellik(Bireysel mi-evrensel mi)
Başkalarının da yapamadığını düşün.

Kapsam(Lokal mi-global mi)
Sadece bu işte mi başarısızım yoksa her işte mi?

Kaynak(İçsel mi-dışsal mı)(Elimde olan-elimde olmayan)
İçsel-başaramadığı için kendini suçlar
Dışsal-kendinde suç görmez o başarılı olamadığı için başkaları suçludur.
Başkalarını da kendini de suçlamadan, sonucun nasıl ortaya çıktığını akılla analiz etmek ve bir sonraki teşebbüste başarısız olmamak için neler yapmak gerektiğini konuşarak işe başlamak.

HER BAŞARISIZLIK DURUMUNDA 4 SORU SORUN
1-Neyi doğru yaptık?
2-Neyi yanlış yaptık?
3-Neyi yapmamız gerektiği halde yapmadık?
4-Neyi yapmamamız gerektiği halde yaptık?









7 Aralık 2012 Cuma

İzmir Tiyatro Festivali 2012

ULUSLARARSI  İZMİR  TİYATRO FESTİVALİ  2012

Gaziemir Belediye Kültür Merkezi
İsmet İnönü Sanat Merkezi
Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi
Konak Melek Ökte Sahnesi
Konak Sahnesi
Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi
Konak Belediyesi Selahattin Akçiçek Salonu
07 Aralık 2012 Cuma




Kurtuluş(Soğuk Heykel Gösterisi) 19:30


08 Aralık 2012 Cumartesi




Bir Çeşit Masal - Epik 20:30


09 Aralık 2012 Pazar




Elma Hırsızları -Dram 15:00    .     .                      Her Şartta Kadın Var -Dram 20:30
Basit Bir Ev Kazası 20:30

10 Aralık 2012 Pazartesi


Şu Çılgın Türkler    20:30
Sınır (Kara Mizah) 20:30
Ada- Dram    20:30
Ferhangi Şeyler  20:30

11 Aralık 2012 Salı

Hamlet -Kürtçe   20:30
Duvar -Dram         20:30

Kıyıya Oturmanın Böylesi 20:30
Ben Bertolt Brecht 20:30

12 Aralık 2012 Çarşamba


Albay Kuş           20:30
Çirkin -Dram     20:30
İmparatorluk Kuranlar (Kara Komedi) 20:30
Kerem Gibi     20:30

13 Aralık 2012 Perşembe
Meddah 2012 -Stand up 20:30



İntifada(Maskeliler (Dram) 20:30
Marx'ın Dönüşü   20:30

14 Aralık 2012 Cuma
Ben Anadolu       20:30



Bu Mutlu Günümüzde (Komedi) 20:30

Bir Arkadaş Aranıyor-Çocuk Oyunu 11:00
15 Aralık 2012 Cumartesi




Karanlıkta Komedi (Komedi) 20:30
Aşk Her Yerde (Komedi) 20:30

16 Aralık 2012 Pazar




Gılgamış Destanı (Müzikal) 15:00Matina ve  20:30


17 Aralık 2012 Pazartesi


Kulaktan Kulağa (Komedi) 20:30
Çocuklara Vurmayın 20:30
Çöplük (Dram)  20:30




Festival le ilgili ayrıntılar kendi sitesinde mevcut,  http://izmirtiyatrofestivali.org/?page_id=137

Biletler de mybilet ten alınabilir, http://www.mybilet.com/chart/izmir-tiyatro-fest/


Biz "Kıyıya Oturmanın Böylesi" ve "Karanlıkta Komedi"  ye bilet aldık, "Ben Bertolt Brecht" e gitmek isterdim ama onu daha geç gördüm (bu kadar toparlanmış değildi takvim, uğraşıp siz de zorlanma diye takvim haline getirdim :) Rica ederim :P ) büyük ihtimalle "Marx'ın Dönüşü" ne de giderim.

Sevgiyle ve tiyatroyla kalın.
N.

Huzur Çıkmazı - İzmir Devlet Tiyatroları


"Usta oyun yazarı Haldun Taner’in 1962 yılında kaleme aldığı oyunda bir lise öğretmeni olan Memnun Bey, ikinci eşi Zennube’ye karşı yoğun bir sevgi beslemekte ve eşiyle çok ilgilenmektedir. Memnun Bey, bu sevginin kadını bunalttığını, hatta kendisinden uzaklaştırdığını fark edememektedir. Gittikçe sinirleri bozulan genç ve güzel kadın, tedavi olmak için başvurduğu doktora yakınlık duymaya başlar, doktor ile Zennube’nin ilişkileri gelişir.  Memnun Bey’in hiçbir şeyin farkına varmaması, Zennube’yi daha da rahatsız eder ve onu öldürmeye karar verir; ancak bardağına koyduğu zehri yanlışlıkla kendisi içince hastaneye kaldırılır. Oyunda mutlak iyiliğin kötülüklere yol açabileceği anlatılmaktadır."

Oyun hakkındaki tek bilgim bu çünkü oyunculardan biri rahatsız olmuş ve oyun iptal edilmiş. Duyunca üzüldüm biraz, merak ediyordum çünkü :(

Neyse başka zaman seyrederiz.
Acil şifalar.


3 Aralık 2012 Pazartesi

Kendini Tanıma Kılavuzu

Biçok yerde yazdığı gibi,
-Daha başarılı bir hayat için
-Daha huzurlu bir hayat için
-Daha mutlu bir hayat için
-Zevkle geçecek bir iş hayatı için
-Aşk, tutku ve hayata bağlılığın sönmediği bir hayat için
daha pek çok
vs
vs
vs için yapmamız gereken tek şey kendimizi tanımak.

İnsanın kendini tanıması bana kalırsa oldukça zor bir olay, bi kendini tanıma klavuzu buldum,

http://www.psikoloji.web.tr/kendinitanimakilavuz.htm


uzun süren bi işlem ama en azından kendiniz hakkında düşünmüş olursunuz.



30 Kasım 2012 Cuma

Kendini tanıma testi (bilinçaltı testi)

Kendini tanıma testine başlamadan önce lütfen cevaplarınızı bir kenara not ediniz.

01-1- Çok nadir bir taşı bulmak için dağa tırmanmak üzere yola çıkıyorsunuz. Dağ hakkında neler düşünüyorsunuz?

01-2- Sonunda aradığınız taşı buldunuz. Ne tür bir taş ? Boyunu, ağırlığını ve değerini tanımlayın. 

02-1- Bir safari parkındasınız, yolu takip ederek otlakta ilerliyorsunuz ve bir dişi ile bir erkek aslanın büyük parçalar halinde çiğ etleri koparıp yediklerini görüyorsunuz. Ne düşünüyorsunuz?

03-1- Yıllardır kimsenin ayak basmadığı eski bir binadasınız ve yerin altına doğru inen bir merdiven keşfettiniz aşağıya doğru kaç basamak indiniz? 

03-2- Derken karanlığın içinden birinin sesini duydunuz. Bu kişi yavaşça ağlıyor mu? İnliyor mu ? yoksa sizinle konuşuyor mu? 

04-1- Külkedisi masalındaki yakışıklı prens camdan ayakkabınızı çirkin üvey kız kardeşinizin ayağında denerken siz de oradasınız ve ayakkabı üvey kız kardeşinize uyuyor. Bu kötü sürprize nasıl tepki verirsiniz?

05-1- Bir çilek bahçesine girdiniz. Çilekleri yemeye başladınız. Kaç tane yediniz? 

05-2- Çileklerini çalmakta olduğunuz çiftçi ortaya çıktı ve bağırmaya başladı. Kendinizi savunmak için ne dediniz? 

05-3- Tüm olanı biteni bir kenara bırakıp söyleyin, çileklerin tadı nasıldı?


Cevaplar;

http://hayattan-muaf.blogspot.com/2012/11/cevaplar.html



Aklımın iplerini tuttum

1- Yürüyüş yapıp kalça ve bacaklarını sıkılaştırmak için dün akşam easytone larımı alan çok sevgili kardeşim, bu deli gibi yağan yağmur sana gelsin.

2- En son şişmanların düğün fotoğraflarını çekerken istediğiniz şemsiyemi kimse geri getirmedi, haberin olsun zü ve ben bugün bu yağmurda şemsiyesiz kaldım.

3- Senin siyah trençkotunun sağ cebinde bi delik oluşmuş sevgili kardeşim, farkında mısın bilmem. Geçen gün deli gibi aradığın nütürcina dudak kremin de tam o delikten içeri kaçmış, deli dana gibi ben yürüdükçe trençkotun için sağa sola oynuyo. Otururken farkettim, bişey var bişey var; ce eee dudak kremin.

4- Akşama optimus praym a gidip, yapmayı planladığım kapkekler için kalıp malıp alcaktım ama hem tek başımayım hem de yağmur yağıyor. Gelen olmaz şimdi benimle.

Cevaplar

Önce cevaplar sonra benim cevaplarım,

01-1-Dağ hakkındaki düşünceniz babanızın gözünüzde nasıl biri olduğunu gösterir

(Etekleri biraz geniş, ilerledikçe yükseliyor ve çok dik değil. Etrafındaki dağların en yükseği; bazı yerleri kayalık bazı yerleri açıyor, bu dağda yürümek zor ve eğlenceli; manzarası da çok güzel.)


01-2-Taşı tanımlayan sözleriniz değeriniz hakkında hissettiklerinizdir.

(Kıpkırmızı, içinden çıkan ışıklar çevresine aydınlık veriyor; iki elimi açtığımda bile avuçlarıma ancak sığıyor; çok pahalı ve eşsiz bir taş.)

02-1- Senaryoya verdiğiniz tepki hayatınızda ilk defa cinsel içerikli film gördüğünüzde verdiğiniz tepkiye eşittir.

(Vaaaav harika, böyle bir ortamda onlarla içiçe olmak gerçekten mükemmel, önlerindekine o kadar odaklanmışlar ki beni görseler bile arar vermezler bana. Kesin dişi yakaladı avı, geyik mi o? )

03-1- Terk edilmiş binalar ve yer altı odaları gömülmüş anıları ve eski psikolojik yaraları sembolize eder. Az sayıda basamak inenler geçmişten daha az etkilenen insanlardır. Çok fazla inenler içlerinde derin yaralar. Taşırlar.

(Sonuna kadar indim)


03-2- Kendisiyle konuşan bir ses duyduğunu söyleyenler eski acılarını bir madalya gibi göğüslerinde taşırlar inleme sesi duyduğunu söyleyenler zor zamanlarını yalnız geçirmiş kişilerdir.

(Konuşuyo, allahım ölü mü o? :O  )

04-1- Bu durumda vereceğiniz tepki gerçek hayatta eşinizi çalmaya kalkışan bir rakibe vereceğiniz tepkiye eşittir. Sabırlı olmak bilgelik belirtisidir. Ama zaman zaman insan kendisine ait olanı elinde tutmak için savaşmalıdır.

(Konuştuğumuzda ona söylediğim bir cümleyi söylerim; ama külkedisinin ben olduğumu kesinlikle söylemem)


05-1- Çaldığınız çilek sayısı aşık olduğunuza inandığınız kişi sayısını gösterir. Bir tane yedikten sonra durduğunuzu söylediyseniz aşk hayatında sadık birisiniz. İki haneli sayılarla cevap verenleriniz ise libidolarını frenlemeyi düşünmeliler.

(3-4)

05-2- Bu sözler yasak ilişki sırasında yakalanırsanız söyleyeceklerinize eştir!

(Güzel görünüyorlardı, sadece tattım; canım gerçekten çok çekmişti. Szi etrafta görebilseydim izin isterdim, üzgünüm. Bu arada gerçekten çok lezzetlilerdi.)


05-3- Çileklerin tadı hakkında söyledikleriniz geçmiş ilişkiniz hakkında düşündüklerinize eşdeğer.

(Katıksız, mükemmel kokuyorlardı ve çok lezzetlilerdi.)

28 Kasım 2012 Çarşamba

Hissettiğin gibi yaşamak

Dün kötü bir gün geçirdim. Ölümün insanları nasıl çaresizleştirdiğini; insanların, sevdiklerinin ölmesine karşın hala hayatta oldukları için suçluluk duyabileceklerini ve hiçbir şey olmamış gibi normal yaşamlarına dönecekleri için kendilerini nasıl kötü hissettiklerini yeniden hatırladım. Ölüm maalesef bizim bir parçamız, bunu kabul etmek zorundayız. Ölüm bir kişiye hayatı boyunca bir defa geldiğinden yani alışılması zor olduğundan korkutucu görünür.

Genel olarak yıpratıcı bir günün ardından gözlerimi açtığımda devasa bir alışveriş merkezindeydim, yapayalnızdım. Bulunduğum noktanın sağında yine devasa yağlı boya tablolar, tuvaller ve fırçalar varDI. 1,63 üm ve boyum kadar taboları çevirip çevirip inceledim, hepsi harika ve bir o kadar yapılabilir göründü. Onların hemen arkasındaki büyüüük sepetlere yerleştirilmiş fırçaların yanına gittim tabloları bırakıp; biraz uğraştıktan sonra işime yarayan 3-4 fırçayı aldım, burası mükemmel gerçekten. Belki bi bölümü falan vardır buranın oturup tablolarını yapabileceğin, rahatlatıcı.. Kendimi şu sürekli gittiğim canlı mankenler ve tamamen arzu ettiğim kıyafetlerle dolu dükkanda gibi hissettim.

Öperim.
N.

27 Kasım 2012 Salı

Ekrem Habipoğlu'na

"Babam vefat etti."

Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun Ekrem Abi. Bişeyler yazabilmek isterdim ama kelimeleri toparladıkça daha fazla dağılıyorlar.

Her zaman yanındayım.

N.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Mutlaka okuyun



Beni sevin,
Benim gerçekten sandığınızdan daha fazla sevilmeye ve önemsenmeye ihtiyacım var.

Ne olduğumu söyleyin bana, hayatımın şu noktasına kadar sizin tespitinizle en iyi yaptığım şeyi ve en yapamadığım şeyleri sıralayın; huylarımı da, en iyisi ya da iyilerini ve en kötü ya da kötülerini yazın bi kağıda verin bana. Ben kendimi tanıyamıyorum.

Resmen gelişine yaşıyorum ve bu durumdan çok rahatsızım. Bir şeyleri başarabileceğime inanmak istiyorum, destek olun bana.

Bir işe yaradığıma inanmak istiyorum çünkü son zamanlarda hissettiğim en ağır duygu bu ve hiçbir konuda başarılı olamadığım hissi de tuz biber.


Kardeşlerim! Bana yardım edin.

Yukarıda istediklerimi yazın bi kağıda verin bana, ya da çakralarımı açın; bişey yapın, kurtarın beni.

Sizi seviyorum.
N.

22 Kasım 2012 Perşembe

Kardeşime!

Sadece bikaç kelimelik bir kararla hayatımızın akşını değiştirebiliyoruz. Alışıyoruz yeni hayatımıza ya da zorluk çekiyoruz alışmakta.

Yenilikler hep iyidir, geliştirir ve değiştirir bizi. Yeter ki cesaret edebilelim.


Sevgili küçük kardeşim! Kucaklıyorum seni cesaretinden ötürü. Şimdi belki biraz zorluk çekeceksin, bıkacak; sinirleneceksin ara sıra ama inan ki en doğrusunu yaptın.

Seni seviyorum.

16 Kasım 2012 Cuma

N.S.İ.


Tüm eylemleriniz, kendinize bir öz inşa etme hedefi taşıyor. Sizi var edenin etrafınızı çevreleyen koşullar değil, kararlarınız ve tercihleriniz olduğunu düşünüyorsunuz. Jean-Paul Sartre, varoluşçuluğu bir tür sorumluluk ve eylemlilik felsefesi olarak görüyordu. Bu yüzden de hayatı boyunca bir kez bile karamsarlığa kapılmadı. İnsanın eğer isterse başka bir dünyayı mümkün kılabileceği fikrine kapılmamızı sağlayan filozoflardan biriydi. Hiçbir zaman “böyle gelmiş, böyle gider” demedi. Ona göre insan “özgür olmak” için vardı. Geçmişe ve şimdiye baktığınızda hiç de iyi şeyler görmüyorsunuz, ama karamsarlığa kapılmıyorsunuz. Çünkü bu kötü şeyler dünyayı değiştirme isteğinizi kamçılıyor. Pek iyi bir öğretmen sayılmazsınız, kimseyi kendiniz gibi düşünmeye zorlamıyorsunuz. Ama ne zaman konuşmaya başlasanız, şimdiye kadar düşünülmemiş ihtimaller beliriyor ufukta. Karanlık bir geçmiş ya da şimdiden, insanın kendi özüyle inşa edebileceği ve sorumluluğunu bütün hücreleriyle üstleneceği bir geleceğe köprü kuruyorsunuz.

N.s.i.


Sizi tanımlayan kelime şeffaflık. İçiniz dışınız bir. Duygularınızı hissettiğiniz anda bir şekilde ifade ediyorsunuz. Bu yüzden de kendinizi kontrol altında tutamadığınız düşünülüyor. Kimi insanlar sizi kontrol etme ihtiyacı duyarken, kimileri de ne zaman ne yapacağınız belli olmadığından sizden çekiniyorlar. Aşk hayatınızda o kadar belirleyici bir yere sahip ki bu uğurda değil arkadaşlarınızdan ve ailenizden, kendinizden bile rahatlıkla vazgeçebilirsiniz. Öte yandan partnerinizin kıskançlık ya da sahiplenme gösterilerine de pabuç bırakmıyorsunuz.
Aşkın yerini iktidar ilişkileri aldığında, ayrılığın sizi öldüreceğini bilseniz gene özgürlüğünüze koşuyorsunuz.

İyi düşünün, pişman olacağınız kararlar vermeyin.

Geçen her dakikayla birlikte içime kapandığımı hissediyorum. Kimseyi görmek istemiyorum, kimseyle konuşmak istemiyorum; beynimde tamamen bana ait bi dünya kurdum, orda sessiz ve mutlu bir hayatım var; ikilemlerden uzak, güvensizlikten uzak.

Özgürüm ve tek başımayım orda.

Yavaş yavaş delirmek bunun gibi birşey sanırım.

Haykıramıyorusunuz istediklerinizi, istediklerinizi yapamıyorsunuz. Hapsetmişler sizi bi eve, kimse sizinle konuşmuyorlar, size güvenmiyorlar.

Keşke hep yalnız kalsaydım da kafamı bunca gereksiz şeyle doldurmasaydım, eskiden olduğu gibi sakin ve huzurlu bir beyne sahip olsaydım.


Bu da hayatım boyunca keşke dediğim 3. şey; bari daha fazla olmasalar.

Kararlarınızı doğru verin lütfen, hiç kimse ve hiçbir şey etkilemesin sizi, ne aileniz ne arkadaşlarınız ne kızgınlıklarınız; çünkü, kendi hayatınızı kendiniz yaşayacaksınız ve malesef bildiğim kadarıyla dünyaya bir defa geliniyor.

Beni dinleyin.
N.

12 Kasım 2012 Pazartesi

10.11.12 Ankara 1

İlerliyoruz, cart bakanlığı; ilerliyoruz curt bakanlığı; ilerliyoruz tart bakanlığı, hart bakanlığı kaldırımda ufacık mavi bir büfe devam ediyoruz hurt bakanlığı, zart bakanlığı, zurt bakanlığı; allahına kadar bakanlık dolu cadde, halka zerre yararı dokunmayan bakanlıklar. Sola dönüyoruz, kırmızı plaka 0034 ardından gözleri fıldır fıldır içi koruma dolu bi araba sonra yine kırmızı bir plaka sonra yine korumalı araç yine kırmızı plaka sürüp gidiyor derken aradan bi Hummer; öyle arabalarla alakalı müthiş heveslerim yoktur sadece iki araç istiyorum biri Cadillac Rod Hot 33-34;



 Bo Zolland - Cadillac Rod Hot 33-34
diğeri de Rolls Royce Phantom

RR Phantom
şimdi bunlara Hummer de eklendi, modeli konusunda düşünmedim pek ama hayal ediyorum da kapıyı açıp indiğimi, ooohh bebeğim cennetten mi düştün sen? Alcam birinizi, görceksiniz. Doldurcam içine kızları RR'nin; gelsin şaraplar, gelsin şampanyalar; istediğiniz erkeği atabilirsiniz arabaya sonsuz izin veriyorum yeeeeh huuu..

Çok hızlı ve anlaşılmaz bi Ankara gezisiydi bu, Ankara'ya ilk defa gelen biri burayı bakanlıktan ibaret zanneder, (örnekleri mevcut) yol komple; iki saate bir, bir saat çiş molası vermekle geçti zaten, e oraya gidince de kim senin lafını dinler sakalın mı var evladım, orta yaşlılar ve hafif yaşlanmışlar toplanır; biz gelmiyoruz oraya otobüsü buraya getirin derler sen de dımdızlak kalırsın. Programsız davranışlar minicik çocukları ne kelime koca koca insanlı bile toparlamana izin vermez. İnsanlar konuşa konuşa bebeğim, nerden anlayalım ne yapılacağını, söylemen lazım.



Her şeye rağmen harika bir seyahatti, beni kendime getirdiniz.
Öperim.
N.






                      

4 Kasım 2012 Pazar

Vakit


-Geç di mi?

-Geç...  O kadar geç ki..

Adet öncesi ruh hali

Şu adet öncesi dönemlerimden nefret ediyorum. Böyle garip, anlaşılmaz bir ruh haline bürünüyorum, hani Mazhar Alanson'un "Öyle haller içinde ki halim, türkçeye çevirmeye yok mecalim." cümlesindeki hali alıyor halim.

"Allahım o nasıl bir bunalımdır, nasıl bir dünyadan kopuş, nasıl bir kendini her şeyden soyutlayıştır? Bütün dünya bana karşı, tek bir sevenim yok, tek bir önemseyenim yok, ölsem kimsenin umurunda bile olmam; zaten ben neden doğdum ki, bi haltı başaramıyorum, hiç birşey mutlu edemiyor beni; şu süte bi fare zehiri koyayım en iyisi. Of ne biçim gözyaşım varmış ya bi türlü kurumadı.

Canım hiç birşey yapmak istemiyor, yanımda hiç kimseyi istemiyorum; zaten herkes öküz, kimse durumumun farkında olup arkadaşçığımın yanında olayım, ona destek vereyim demiyor. Her saniye yanımda olan insanlar neden şu zamanda hep uzağımdalar ki. Ben dedim işte, kimsenin beni umursadığı yok. Ben niye bu kadar yalnızım ki?"


Tırnak içinde okuduklarınızı kesinlikle düşünüyorum hem de her adet öncesi dönemimde. Hani dizilerde filmlerde falan dipnot geçiyo ya, yer kişiler falan tamamen hayal ürünüdür diye; bu düşünceler de aynen öyle hiçbir gerçekliği yok ama maalesef düşünüyorum işte :)

Kan hücrelerime sesleniyorum;
"Hadi bebeğim, gelin de bitsin bu ruh hali işkencesi, hadi! Razıyım belimin ağrısına, yeter ki gelin."
Sizi seviyorum.
Şimdi uyuyorum uyandığımda gelmiş olun.
Öperim.
N.

1 Kasım 2012 Perşembe

Goran Bregovic - Jeremija



Dk 1:05 :) Harikasın sen Goran.

Öpücükler.
N.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Dean R. Koontz - Kurbanlar

Bu kitabı nerdeyse bi 6-7 yıl önce okudum belki de daha fazla. Genel olarak bu tarz kitapları okumazdım Stephan King'in " O" romanına başladığımı hatırlıyorum hani şu üstünde koca iğrenç bi palyaço resmi olan kitap, büyük ihtimalle bikaç sayfasını okuyup bırakmışımdır ama hiçbir şekilde kitapla ilgili hiç bir şeyi hatırlamıyorum yani hala Dean R. Koontz'un Kurbanlar'ı bu dalda okuduğum ilk ve tek kitap.

Küçük bir kasabada ortaya çıkan garip bir yaratığın öldürdüğü yüzlerce insan.. Kitabın her kelimesinde ölesiye bir korku hissettiriyor Koontz insana.

Sıcaktan bunalmış bir yaz günün akşamını düşünün, etrafta koşan miniklerin cıvıl cıvıl sesleri, oynadıkları oyunların onlara ne denli haz verdiğini anlatan kahkahaları; orta yaşlıların grup grup oturup seslerinden mükemmel olduğu belli sohbetleri, henüz hava serinlememiş olduğu için evin açık olan nerdeyse tüm kapı ve pencerelerinin arasında yatak odasında cenin pozisyonunda oturan ben. Sebep? Çünkü korkudan altıma etmek üzereyim.

Her an pencerenin önünde belirebilir, elimi dahi kımıldatsam anında onu yakalayıp kesebilir, diğerlerine yaptığı gibi. Sürekli gözlerimin bakmadığı yönde olduğuna o kadar eminim ki. Tuvaletim geliyor ama korkudan ayağımı yataktan aşağıya indiremiyorum çünkü o kesinlikle yatağın altında, zaten okumaya başlamadan önce evin nerdeye tüm ışıklarını yakmıştım, kapıdan gelecek olursa onu göreceğim, kendimi savunmam için yetmez belki ama en azından beni öldüren iğrenç yaratığın neye benzediğini bilirim. Tuvalete de gitmem gerek, of kılımı bile kımıldatamıyorum korkudan ne tuvaletine gideceğim, en iyisi olduğum yerde oturmak. Biraz okumasam mı? Ama o zaman daha çok korkuyorum ve zaten çok da merak ediyorum neden okumayayım ki? Hem onu yakalayıp öldürebilirlerse belki ben de rahat ederim, en iyisi okumak.

Çıkırt! Anahtar sesi mi o? Hassiktir geldi, napçam ben şimdi, kımıldamamlıyım hatta nefesimi de tutsam iyi olur. Tak! Kapandı kapı. Allah kahretmesin ya neden dışarı çıkıp orda okumadım ki, farketmeme olasılığı var mı acaba beni? Ölmek istemiyorum, işkenceyle ölmek hiç istemiyorum. Ayak sesleri! Bu tarafa doğru geliyor, geldi. Baba yaaa. Neden bu kadar sessiz giriyosun ki içeri, ödüm patladı; bak zangır zangır titriyorum.

Ben hayatımda böyle bir kitap okumadım, ger saniyesi gerilim, her saniyesi korku. Delirtir bu kitap insanı.

Arkadaşım arkadaşından almış, ben de ondan alıp bi günde geri verdim yani malesef kitabın aslı bende değildi. Bikaç yıl hep aradım, girdiğim tüm kitapçılara sordum hiçbirinin haberi yok öyle bi kitaptan, en son 2008'de İstanbul Kadıköy'de bi kitapçıda buldum, sevinçten nasıl havalara havalara zıpladığımı anlatamam, sonuçta kesinlikle kitaplığımda olması gereken bi kitaptı. Ama onu bidaha asla okumaya cesaret edemedim.

Sevgiyle kal Dean.
Öperim
N.