23 Kasım 2010 Salı

Plan

Düşüncelerimi ve isteklerimi düzene sokmalıyım. Aynı anda birçok şeyi düşünüyor ve gerçekleştirmek istiyorum, bölüyorum enerjimi, sonuç; hiçbiri tamamlanmamış kağıtlarca düşünce.. Misal olarak şuana kadar kim bilir kaç fotoğraf makinesi alırdım fakat buna engel olan birçok düşünce var kafamda;


1. Ne istiyorum, aldığım makine hangi ihtiyacımı karşılayacak?

2. Objektifine para veriosun tabi ve tonla çeşidi var, tele mi alacağım; geniş açı mı; balıkgözü mü; analog mu; dijital mi; anasının gözünü mü?

3. Benim makinam Bulp çekemz Time da çekmez ama geniş açıdan teleye hatta diğerleinin veremediği değerlere sahip 27-418mm az mı? Üstelik makinamın bana ne verebileceğini biliyorum zamanında da ona 661 dolar yani nerdeyse 1200 lira para saydım. Tamamen kendi alın terimle.

4. Ulan şimdi para harcanacak tonla yer var, üstelik makinam bana yetmiyor mu; biraz eksikleri var o kadar..

5. ….

vs

vs



Şimdi düşüncemi tek bi noktada odaklayacağım. Duygusal düşünmem gerek; en çok neye ihtiyacım var?

1. Mükemmel görünen dişlere(Basit bişey gibi ama hep hayalim olmuştur di mi, ve benim için asla basit değil; kendime olan güvenimi daha da arttıracak harika bir his.)

2. Bi fotoğraf makinasına(Hayatı daha iyi görebilmem, daha rahat inceleyebilmem için net gören gözlerim olacak bi.. )

3. Evleneceğim ya, onun için alınacak yapılacak şeylere para ayırmam da gerek..

4. Bi de harçlık lazım olur heralde.

Önceliklerimi belirlediğime göre önümüzdeki 6 ay için planımı çıkarabilirim.

600 Lira maaşım var. 400’ünü dişe ayırıyorum; 100’ünü fotoğraf makinesi için biriktiriyorum, geriye 100 kalıyor; ayda 2 sefer tiyatroya gitsem sevgilimle ikimizin masrafı 32 lira eder, 7 lira National Geographic, cebime de 61 lira para kalır, e yeter.



Tamam tüm düşüncemi bunlara odaklıyorum, her şeyden önce ruhumun kendini iyi hissetmesi lazım gelir di mi? Evet.






10 Kasım 2010 Çarşamba

10.11.10

72 yıl.

22 Eylül 2010 Çarşamba



She Wolf lyrics

Songwriters: Endicott, S; Hill, John; Mebarak, Shakira Isabel;

S.O.S. she's in disguise

S.O.S. she's in disguise

There's a she wolf in disguise

Coming out, coming out, coming out



A domesticated girl that's all you ask of me

Darling it is no joke, this is lycanthropy

The moon's awake now with eyes wide open

My body's craving, so feed the hungry



I've been devoting myself to you Monday to Monday and Friday to Friday

Not getting enough retribution or decent incentives to keep me at it

I'm starting to feel just a little abused like a coffee machine in an office

So I'm gonna go somewhere cozy to get me a lover

And tell you all about it



There's a she wolf in your closet

Open up and set her free

There's a she wolf in your closet

Let it out so it can breathe



Sitting across a bar, staring right at her prey

It's going well so far, she's gonna get her way

Nocturnal creatures are not so prudent

The moon's my teacher, and I'm her student



To locate the single men, I got on me a special radar

And the fire department hotline in case I get in trouble later

Not looking for cute little divos or rich city guys that just want to enjoy

But having a very good time and behave very bad in the arms of a boy



There's a she wolf in the closet

Open up and set her free

There's a she wolf in your closet

Let it out so it can breathe



S.O.S. she's in disguise

S.O.S. she's in disguise

There's a she wolf in disguise

Coming out, coming out, coming out



S.O.S. she's in disguise

S.O.S. she's in disguise

There's a she wolf in disguise

Coming out, coming out, coming out



There's a she wolf in your closet

Let it out so it can breathe

6 Eylül 2010 Pazartesi

Kendimi başkasının ağzından anlatıyorum.

Rüzgar enerjisi


Belki de doğduğunuz günden beri kinetik bir enerjiye sahipsiniz. Yerinizde duramıyor, bir o yana bir bu yana esip savruluyorsunuz. Sizinle birlikte çalışanlar enerjinizden faydalanarak çok başarılı işlere imza atıp o işleri bir çırpıda hatasız olarak bitirebiliyorlar. Ksacası enerji dolu faydalı bir insan olduğunuzu söyleyebiliriz. Gönül işlerinizde de aynı enerjiyle hareket ettiğiniz için genel olarak çok eğlenceli olsanız da arada bir partnerinizi yorabiliyorsunuz.





Dokunma

Romantik bir kişiliğiniz var. Sevgilinizden ya da arkadaşlarınızdan en çok talep ettiğiniz şey size ruhen ve bedenen dokunulması. Çünkü ancak bu şekilde kendinizi güvende hissediyorsunuz. Ruhunuzun okşanmasını istiyor ve bu talebiniz yerine geldiğinde rahatlıyorsunuz. Bunun yanı sıra istemediğiniz duyguları ruhunuzdan ve bedeninizden atmayı da biliyorsunuz.





15 - 20 derece

Yeri geldiğinde haddinden fazla soğuk kanlı olabilirsiniz, ama bu sizi genel olarak soğukkanlı birisi yapmaz. Renkli bir hayatınız var, hergün yeni birşey yaşamaya yeni bir durumla karşılaşmaya çok hazırsınız. Bu nedenle de her zaman aynı tavırları sergileyemeyebilirsiniz. Yeri geldiğinde ortamı yumuşatan yeri geldiğinde de ortalığı karıştırabilecek bir yapınız var. Sizi tanıyanlar da bu ruh halinizi biliyorlar. Zaten siz de dostlarınıza karşı sıcak, sevimli ve samimi davranırsınız her zaman.





Mavi

Dünya ya hakim olan en büyük renklerden birisidir. Bu kadar görkemli olmasına rağmen bir o kada rda çekingendir. Huzuru ve güveni simgeler, aynı zamanda dinlendiricidir de. Senin içine de biraz mavi kaçmış sanki. İnsanlar seninle konuşurken huzur ve barış içinde oluyorlar. Tatlı dilinle her sorunu kolaylıkla çözüyorsun.





Özür dileyerek

Siz kabahatlerinin hemen farkına varan bir yapıdasınız, en çok sığındığınız yer ise sarf etmeyi gayet iyi bildiğiniz özür cümleleri. Bir kabahatiniz olduğunda, kendinizi karşınızdakinin yerine koyuyor, hislerini anlıyor ve kendinizi affettirmek için gereken neyse onu yapıyorsunuz. Abartmıyor ama ortamı yumuşatarak işe başlıyorsunuz. Başarılı da oluyorsunuz. Ancak kabahat işlememeyi tercih ediyorsunuz





Vaşak

Vaşaklar genel olarak engebeli arazilerde ve ormanlık alanlarda yaşamayı severler. İyi bir dağcı oldukları gibi muhteşem yüzücüdürler. Genellikle yalnız yaşar, ama arada sırada türdeşleriyle birlikte hareket etmeyi de seçebilirler. Hayatın zor koşullarını tek başınıza alt etmiş olmakla ne kadar övünseniz yeridir. Takım oyuncusu olmadığınız iddia edilemez, ama genellikle kendi işini kendisi yapanlardansınız. Ama kendinizi en yalnız hissettiğiniz zamanlar, bir aşkın ilk günleri. Aşkı yalnızca bir duygusal hal olarak algılamıyor, yalnızlığınıza isteminiz dışında yapılmış bir müdahale gibi görüyorsunuz. Bu da durumu her iki taraf için de hem zorlaştırıyor hem lezzetli bir mücadeleye dönüştürüyor.





Vigilante Film

Etrafında saygı gören, yaptığı işi seven ve yeteneklerine güvenen birisiniz. Hayatı seven, insanlara saygı duyan, şiddete tamamen karşı duran bir yapnız var. Yaşadığınız topluma ayak uydurmakta bir beis görmüyor, kurallara saygınızı koruyorsunuz. Kurumlara güveniyor, başınıza gelen durumlarda kiminle ne türlü işbirliklerine girebileceğinizi biliyorsunuz. Fakat işler çığırından çıktığında bir miktar panik oluyor ve sorunu daha da karmaşıklaştırabiliyorsunuz...





Aşırı aktif

Durmak nedir bilmiyorsunuz, durduğunuz zaman sanki etrafınızdaki hayat da duruyor. Uyurken bile gördüğünüz rüyalarınızda bir yerlere yetişmeye çalışıyor, koşturuyorsunuz. Etrafınızdaki insanlar genel olarak bu aktif halinize hayran olsalar da bazen sizi izlerken yoruluyorlar. Enerjinizi sizi mutlu edecek ve hayatınızı daha keyifli hale getirecek etkinliklerle harcamayı seviyorsunuz.

Zaman armutları olgunlaştırır, o halde ben armutum.


Düşündürüyor beni şu mesele; Tolga diyor ki, “Bi gün gerçekten pişman olucaksın Nadi....
belki 10 dakika sonra belki 10 sene sonra... ama olucak, ben ciddi olduğum için uğraşıyorum... ve son derece samimiyim...”, “Değerini bilmediğimi biliyorum... çünkü seni hep benim olan bi sey olarak gördüm, öyle olmadığını anlayınca hayatım bomboş hale geldi...” Gerçekten samimi mi? Samimi olsa bile bana bunu zamanında hissettirmeliydi şimdi her şey düzende iken değil. Adil değil biliyorum ama özlüyorum onu, geçen gece rüyamda gördüm; o kadar gerçekti ki.. Olmayacak onunla, o beni umursamıyor. “Ne hayaller kurdum ve sen o adama giderek hepsini yıktın” diyor, “Hani gerdek kayalıkları” diyor. Ben de insanım di mi, ilgi istiyorum; önemsenmek istiyorum.






Hayatım boyunca bir erkek oldu benimle yüreğini, hislerini paylaştığına inandığım; Tolga Akmen.  Ve şimdi Tolga’nın yüreğini bilirken ne ona kızmak mümkün ne de kızmamak; Tolga’yla deli bir hayat geçirebilirdik. 




Her şey unutulur di mi ve herkes, lütfen unutayım şu adamı; çünkü seçimimden dolayı acı çektiriyor bana. Saçlarının uzaması vücudunun gelişip şekillenmesi benim için sadece pişmanlık kaynağı.






Siktir git Tolga beynimden!

24 Ağustos 2010 Salı

Türkler uçuyoo



Ooooo ooo Türkler Uçuyoo..

20 Ağustos 2010 Cuma

Geveze'nin fotoğraf röpörtajı :D

G- Bi hafıza kartı kaç fotoğraf alıyor 100-120?




-Yok 15 tane ancak alır, yüksek çözünürlü fotoğraflar bunlar.



G- Peki tek seferde kaç fotoğraf basabiliyosun hepsini mi?



-Aynı anda olmaz içinden seçeceksin; hepsini birden nasıl baçsam. :D



G-Piller kaç dakkada boşalıyor?



-Bu enerjiyle ilgili, piller eskir; bazen çabuk şarj olur ve çabuk boşalır; benim gibi yaşlanmışsa, yani fotoğraf makinem demek istiyorum, şarj gücü azalmıştır genç bi şarjla kıyaslanamaz. Yorgun oluyo bazen, hafıza kartı da yorgun hemen bitsin gitsin istiyor anlata biliyor muyum? :D



G-Ne kadar sürede basıosun bi fotoğrafı?



-Yaş ilerledikçe süre azalıyor, hemen basıyosun; hem pil hem beyin gücü hem hafıza gücü zayıf oluyo tabi.



G-Fotoğraf hayatına nasıl girdi?



-Baba mesleği ama daha çok genetik.



G-Baban mı öğretti?



-Babam nasıl öğretçek tutup, allah allah; zaten babam makineyle çekiyodu; biz geliştirdik makinesiz çekiyoruz. Ben zaten biraz alaycı bakıyorum; Haha babama bak nasıl çekiyor :D



G-Peki dün çektiniz mi?



-Çektim gittim çektim gittim.



G-Nereye?



-Banyoya canım.



G-Kaç fotoğraf çektiniz?



-15 tane falan, ekstra hafıza aldım kendime; rekordu rekor.



G-Ooooo, hep aynı modeli mi çektiniz?



-Yok farklı farklı 15 tane çektim tabi araya bazen nesneler de girdi. :D



G-Nesneler de.. Banyoyu nasıl yaptınız?



-Tek tek uğraşmadım, hepsi bitince toptan yaptım.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kara Güdürü - Kod Adı Keklik (Ankara Sanat Tiyatrosu)



Sevgili İzmir Büyükşehir Belediyemiz yapmış yine bir güzellik, zaten çalışmalarını pek de seviyorum;  hani insanı hem toplumsal hem kişisel sorunlardan haftada birkaç saatliğine de olsa çekip çıkarıyor; huzur, mutluluk ve gülücük yerleştiriyor simamıza.

Ankara kökenli bir tiyatroyu ilk kez seyredeceğim haberim olmadan Eskişehir'de izledi isem bilemem de.. Kara komediymiş şu 7 Kocalı Hürmüz faciasından sonra iyi gelir diye düşünüyorum hem yaz sezonu tiyatrolar tatil etmişken ilaç gibi gelecek.
Hadi bakalım seyredip fikrimizi sunalım Ankara'ya.





İyi seyirler.




23 Ağustos 10'da izledik ve Türkiye'yi başka bir ülke adı altında anlatıyor oyun, sonunda şaşırıyor ve aslında çok normal buluyorsunuz faili. Bir ara oldukça sıkıcı gelmişti ama olay çözülmeye başlayınca yeniden bağladı kendine oyun. Güzel bir noktadan dokunuyor Türkiye'ye.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bo Zolland - Cadillac Rod Hot 33-34



Her zaman kaliteli arabalar tasarlayan İsviçre’li tasarımcı Bo Zolland yine mükemmel kalitesiyle bir hız canavarı tasarladı; “Hot Rod 33-34”.



                                            Konsepti Cadillac CTS V’den yola çıkılarak tasarladı Bo Zolland.





Bu kaliteli güzellik içine iki kişi yerleştirebiliyor.
6.2 litrelik aşırı güce sahip 8V motoruyla göz alıcı doğrusu.



Gözlere şenlik; Harikasın Bo Zolland.

17 Ağustos 2010 Salı

7 Kocalı Hürmüz


Türk mizahının önemli isimlerinden Sadık Şendil tarafından yazılmış eserden senaryolaştırılan seyirlik bir oyundur.


Yıllarca tiyatrolarda sahnelenmiş olan oyun, günümüzde de güncellenerek sahnelenmiştir. Devlet Tiyatrosu,
Şehir Tiyatroları'nda ve özel tiyatrolarda gösterime giren oyun, yer yer Moliere komedilerini andırmakta olup,
geleneksel ortaoyunu tekniğiyle işlenmiştir. İki perdeden oluşan ve iki saat 45 dakika süren oyun,
kişilerin ve olayların gülünç, eğlendirici yönlerini ön plana çıkarır.


19. yüzyılın sonlarında İstanbul'un Taşkasap semtinde yaşayan Hürmüz, hepsi farklı mesleklerden olan,
birbirinden habersiz altı koca ile evlenmiş, ancak yetinmeyip yedinci bir erkeğe aşık olan bir kadındır.
Sonunda amacına ulaşarak bu kişiyle de bir evlilik yapar. Ancak kocalarının eve geliş - gidiş zamanlarında çakışmalar meydana gelince Hürmüz oldukça zor bir durumda kalacaktır. Hepsini birarada idare etmeye çalışan Hürmüz'ün işi bu kez gerçekten zordur.

Acaba kurtulabilecek midir?



Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun bu yıl ilk kez dün yani 14 Temmuz 2010’da Ayfer Feray Açık Hava Tiyatrosunda sahnelediği

7 Kocalı Hürmüz belki sahne koşularından ötürü pek de hoşuma gitmedi. Doğrusu şu ki Hürmüz’ün sesi oldukça boğuktu ve

muhtemelen oyunu önceden bilmesem repikleri pek de anlayamayacaktım. Beni en çok güldüren Hallaç Rüstem’di, fevkalade bi performans sergiledi.



Oyun 21-28 Temmuz ve 11-18-25 Ağustos’ta sahnelenecek Yine Ayfer Feray’da Saat:21:00’da. Biletler Sahnenin gişesinde ve 5TL.


30 Temmuz 2010 Cuma

Gazozcu döner mi? (Ölümler çıplak gelir)

Dün kimi gördüm? Ne acı çekmiş, ne pişman olmuş, ne ağlamıştım. Kafamı kaldıramayana kadar kahrolmuştum. 2006 Aralığın 15-16-17’siydi. Ayın 20’sinde sabah annem başıma gelmiş ve bana Gülşen Ablan demişti, o an üzüntümü unutup müthiş bi sevinç yaşamıştım ta ki annem bebeğin öldüğünü söyleyene kadar. Hemen koştum drs’lere. Kendi acımı unutmuştum, kendi aşağılanmışlığımı, değersiz bulunuşumu, aptallığımı unutmuş sadece Yeliz’in vefatına ağlıyordum. Eğer gerçekleşmeseydi Yeliz’in ölümü ben hala kendime yanacaktım sadece. Daha değerli şeylerin olabileceğini asla düşünmeyecektim. Sağlıklıydım –ruh sağlığım dışında- hiçbir sorunum yoktu, sadece bana müthiş ders veren bi aptallık yapmıştım.


Aradan 4 yıl geçmiş. Dün ne öğrendim? Babam diyor, dön gazozcu diyor, sensiz olmuyor diyor. Ne acıymış di mi Ekrem Turhan? Hiç beddua etmiş miydim hatırlamıyorum o zaman. Sen biliyor musun ne yaptın bana? Hayattaki en büyük akılı verdin ama öyle şeyler götürdün ki benden hiç kimse geri getiremedi. Hadi ben küçük ve aptaldım, ama sen bu kadar acımasız olmak zorunda mıydın? Eden bulur diye bir şeye inanmıyorum artık, artık Müslüman da değilim. Sen ve senin kafanda insanlar Müslüman ise ben ömrü billah Müslüman olmayacağım. Ama istemiyor muyum sanıyorsun bana yaşattığın acıyı yaşamanı? İstiyorum, hem de çok. Kendini o zaman benim hissettiğim gibi hisset istiyorum, aşağılan, değersiz görül, bi paçavra gibi kenara atıl, umursanma unutul istiyorum sonra ne istiyorum biliyor musun bunca acıyı ölümle bastır, en sevdiğin ölsün. Anla ne kadar boş olduğunu hayatın ama hala acı çek istiyorum karşı tarafın gözünde hiçbir şey olduğun, aşağılık olduğun için berbat hisset istiyorum; benim yaşadıklarımı harfiyen yaşa ve kahrol istiyorum. Halime var istiyorum ama varmazsın; bana yaptığın aklına bile gelmez di mi? Gelmez evet.


O zamandan beri canımı bunun kadar hiçbir şey, hiç kimse yakamadı; senin kadar başarılı olamadı kimse. Bende öyle derin ve hala kanayan öyle büyük bi yara bıraktın ki ne ben anlata bilirim ne de zaten sen anlayabilirsin.


Ama çek istiyorum bu acıyı, mutlu anlarında akına gelsin aşağılanmışlığın, hiç kimse düzeltemesin yüreğinin parçalanmışlığını. Ben hala aklıma geldikçe ağlıyorum ve seni öldürmek istiyorum. Kötü tarafı şu ki seni öldürsem bile o acı ancak ben öldüğüm zaman çıkacak içimden, gerçi o zaman çıkacağı da malum yani hiçbir çaresi yok bunun. Herşey eskisi gibi olsun istiyorum, bu acıyı yaşamamış olmayı istiyorum. Yeliz ölmemiş olsun istiyorum. Senin Gazozcun ölmemiş olsun istiyorum ama OLANLA ÖLENE ÇARE YOKMUŞ, senden öğrendim.


Götün kalktı mı yaptığınla? Mutlu musun beni hala hıçkıra hıçkıra ağlata bilmekten? Hoşuna gidiyor mu sana beddualar okumam? En sevdiğini yitir diyorum Ekrem, algılaya biliyor musun ne denli acı çektiğimi ha?





...

20 Temmuz 2010 Salı

Sleep Paralysis

Geçen hafta pek dinlendiğimizi söyleyemem, tiyatro; konser; yüzmek; düğün; vs derken pestilim çıktı.




Pencerem açıktı ve gece bir ara uyanıp sımsıkı sarıldığımı hatırlıyorum çarşafıma. Neyse, gece aynı zamanda bir rüya gördüm; yatağımın tam benim yüzümü döndüğüm kısmında zincirlere vurulmuş bi hayalet kadın vardı, güzeldi ama bana zarar vermeye çalışıyordu. Normalde yok gibiydi fakat üstündeki beyaz çarşaf onu görebilmemi sağlıyordu önce sonra ise şekilli bir şey çıktı ortaya. Çok korkmadım, eskiden böyle bir durumda dua okurdum da şimdi inancım olmadığı için dine okumadım; okumayacağım diye ısrar ettiğimi hatırlıyorum ve uyandım hiçbir şey olmamış gibi yeniden uyudum.



Dün gece yine yorgundum, Nasıl uyudum hatırlamıyorum. Önce rüyamda uykumdan uyandırdı beni Zy’nin babası ve karşı pencereden “Neden benim kızımı almadın, o başarısız mı gibi bir şeyler söyledi” ne demek istediğini anlamıştım o an ama şimdi hatırlamıyorum sonra da Svgn Abm’i gördüm, nasıl gördüğümü hatırlamıyorum sadece güzel şeyler gördüğümü hatırlıyorum ve sonra yine dün geceki hayalet kadın.. Kollarımı tuttu, bırakmıyordu ve bu sefer bana zarar verecekti; kapının yanına da ağzı kanlı dobermana benzeyen köpeği bağlıydı, yine aklıma gelen tek şey din oldu. O kadar korkmuştum ki inanmıyorum diyemedim, kımıldayamıyordum; bağırmaya çalışıyordum zerre kadar sesim çıkmıyordu; kendi kendime dua okumayacağım diye direniyordum, sonunda kelime-i şahadet getirmeye başlayayım ne olacak diye düşündüm ve neden bana böyle bir şey yapıyorsun Tanrım ben dinlere inanmak istemiyorum diye ağlıyordum; tam şahadetin başında kadının çenesini kafasından ayırdığımı fark ettim ve gözlerimi açtım fakat nafile kımıldayamıyordum, konuşamıyordum. Korkuyla yanıbaşımdaki telefonu alıp ışığıyla çevreme baktım, hiçbir şey yoktu o sırada da pencerenin yine açık olduğunu ve üşüdüğümü fark ettim ve bunun sadece kan dolaşımımın durduğu için olduğunu düşünmeye çalışıyordum. Uzun bir süre yatakta kaldım sonra kalkıp kardeşimin odasına gidebildim korkuyla anlattım durumu, bana sarıldı teselli etmeye çalıştı fakat gözlerimi bir türlü kapatamıyordum, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum, yine göreceğim onları diye korkuyordum sonunda sabaha hiçbir şey kalmayacağını –ertesi gün uyumak korkusu dışında- düşünerek teselli ettim kendimi, uyumuşum.



Yine rüya görüyordum, Bulgaristan’da Aylin’le bi psikolog arıyoruz ama adam o kadar saçma sapan ki.. Aylin’e anlatıyorum gördüğüm her şeyi, sonunu hatırlamıyorum rüyanın.



Gelin görün ki yaşadığım onca korkunun nedeni Rapid Eye Movement yani REM uykusuymuş. REM uykusunda vücut tamamen fizyolojik felç durumundaymış, gece rüyalarımızı taklit etmeyelim diye bizi korumaya çalışan REM’deki hareket emrini durduran Locus Corruleus diye bir şey varmış ve hareket etmemizi engelliyormuş. Uykudan uyandığımızda beynimiz uyanıyor fakat vücudumuz uyanamıyormuş ve sanrılar görebiliyor aşırı korkabiliyormuşuz hareket edemediğimiz için. Buna da Sleep Paralysis diyormuş bilim. Türkçesi Uyku Felci.

Nedenleri; Kan dolaşımındaki düzensizlik,psikolojik gerginlik, stres; yorgunluk, sırtüstü uyumak vs..



Kendime Sleep Paralysis’siz rüyalar diliyorum.

21 Ocak 2010 Perşembe

Ben Anadolu!

http://www.sehirtiyatrolari.com/oyunlar/ben-anadolu.htm

Bu kadroyu da izlemek isterdim.

GÜNGÖR DİLMEN


BEN ANADOLU


Merhaba,

Birazdan Anadolu’ nun altı bin yıllık devasa öyküsünün bir kısmına tanık olacağınız bir oyun seyredeceksiniz. Oyunumuzu izlerken tarihsel bir kronoloji üzerinde yolculuk ediyormuş izlenimi edinmeniz pek mümkün ama oyunumuz tarihin panoramik bir yolculuğu olmaktan çok, aynı coğrafyada ,birbirininden farklı, hatta birbirine karşı duran pek çok kültürel,etnik ve dini unsurun değişerek,birleşip, dağılıp sonra yeniden ve yeniden bütünleşerek,geçmişten geleceğe oluşturdukları bir dönüşümün yolculuğudur. Ortak bir tarih bilincine ve Anadolulu Olma kavramına dikkatinizi yoğunlaştırmaya çalışan bir yolculuk.

Çok tanrılı dinlerin anaerkil yapısından, ataerkil toplum yapılarına uzanan binlerce yıllık süreç içinde, erkek figürü önünde sürekli yeniden biçimlenen Anadolu kadını, ‘kadın olma’ sorunsalıyla oyunumuzun bir diğer izleğini oluşturmaktadır. İktidar ve erkin sürekli birbirinin fitilini tutuşturarak ateşe boğduğu, bu toprağın –toprak ana’nın- hikayesi, kadın olmakla, ana olmakla anlamlı bir biçimde sarmallaşır ve Anadolu’nun ortak hikayesini oluşturur.

Oyunumuzda -her Anadolu anlatımında gelenek olduğu üzere kullanılan- otantik objeleri neredeyse hiç kullanmadık. Kostümlerimizde gerçekleştirdiğimiz küçük anıştırmalarla, dönemsel farklılıkları algılamanızı istedik. Dikkatleriniz turistik zenginliklerimizden çok, bu günden düne ve hatta geleceğe uzanan, ortak çelişkilerimize yoğunlaşsın istedik. Bu bağlamda öne çıkartmayı seçtiğimiz en önemli figür, Hititler’in kullandığı güneş kursu oldu. Anadolu’yu bir parça bu figürle özdeşleştirdik; bu günün algılamasında milliyeti, tabiyeti, aidiyeti olmayan, bu toprağın var ettiği bu birleştirici figürle.

Sanırım Anadolu dendiğinde mekan ve dokuya ilişkin ilk çağrışımlarımız sarı, amber ve kahverengilerden oluşan toprak,ahşap ve kalın kumaşlar. Çıkış malzemesi toprak olmayan bir mekan kurgusu sizi belki biraz şaşırtacak. Ne var ki baktığımız yerden, oyunumuzun mekanla değil, zaman kavramıyla ilişkilendirilmesi daha doğru görünüyordu. Gökyüzünün koyu tonları, soğuk parlak ışıklar, bizi yöresel olanı da kapsayan, daha geniş bir perspektife taşıdı; ortak geçmişimizin, daha az hamaset taşıyan, daha yalın anlamına.

Program dergilerinde yönetmenlere ayrılan bölümlerle - bu yazımda da görüldüğü üzere- ilişkim pek bir eğreti. Yazımı sabredip buraya kadar okuyanınız varsa son olarak derim ki, aylardır gece gündüz ‘Ben Anadolu’ üzerinden kendimi ifade etmenin sonsuz yolunu deniyorum. Ez cümle zaten birazdan seyredeceklerinizden daha fazlasını söylemiş olamam. Oyunu seyredin ne okuduysanız sadece onu yazdım…Yazdık!

ENGİN ALKAN






KADIN ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Bugünün haritalarına çizili sınırlara sığmayan Anadolu toprağında, ilk insanlar, gün be gün yeşeren toprağa baktıkları şaşkınlıkla kadının büyüyen karnına bakmış ve kadını da toprak gibi kutsal bellemişlerdi. O, doğurganlığıyla ayrıcalıklı kılınan, tarih boyunca onlarca farklı isimle anılan, Anadolu toprağıyla özdeş sayılan kadın, Ana Tanrıça’ydı.

Ama sonra, kadın ve toprağın bin yıllar boyu kader ortağı olduğu bu coğrafyada, işler değişti. Toprak insanı değil, insan toprağı yönetir oldu, keramet toprakta değil, tohumda bilindi, insan, topraktan aldıklarını kendinin saydı, mülkiyet kavramı gelişti. İktidarın alanı topraktı. Kadının tarihi toprağınkiyle aynıydı.

İnsanoğlu doğanın karşısında, onu kontrol etmesini sağlayan aklını yüceltirken, tabiatla, toprakla, iç güdüsel olanla bir sayılan kadın figürüne bakış da değişti. Erkeği doğuran kadın, varlığını erkeğe borçluydu, ve hatta, erkeğin kontrolünü kaybedip, nefsine hakim olmasını engelleyen yine oydu. Yaradılış mitlerinde bu, böyle yazıldı.

Medeniyetlerden medeni kanunlar çağına gelinip, kadın haklarından dem vurulurken, önce erkeğin yanında, sonra “her başarılı erkeğin arkasında” yürüyen Anadolu kadını, kaynağını toprağa bağımlı yaşamda bulan geleneklerce, kocasının mülkiyetinde erkeği ve onun çocuklarını doğuran kişi olarak yüceltildi. Aynı gelenekler, “anne” ve “kadın” figürünü birbirinden ayırmayı becerdiler. Anne de, sevgili de kadındı. Ama kadın bir türlü “ana gibi yar”olamadı.

Bir zamanlar Ana Tanrıça’ya adaklar sunulan Anadolu toprağında, tüm tanımlar gibi, kadının tanımı da erk(ek)ce yapıldı.. Kadının, bireysel kimliği, yetenekleri , bu tanımın içine sıkıştırıldı, onun için meslekler belirlendi. Kadınlar için ayrı başlıklar açıldı, gazete ekleri, kadın dergileri, kadın programları, kadını ilgilendiren başlıkları belirledi. “Erkeğini Elinde Tutmanın On Yolu”nu kadın, onlardan öğrendi.. Moda, diyet sektörü, kozmetik sanayi, kadınları güzelleştirmek için vardı. Kadın, erkek tarafından beğenilmek, erkeğin sahibi olduğu iktidara, onu elde edip erişebilmek için, onun kıstaslarıyla “güzel”leşti, 90 60 90’laştı; zayıfladı şişmanladı, topuklara binip uzadı, “beden” olup pazarlandı, metalaştı, o da olmazsa, dar omuzlarını vatkalı ceketlerin altına gizledi, takım elbiseler giydi, erkekleşti.

Zaman değişti, cinsiyetler arasındaki farklar, biyolojik olanın sınırlarına dayandı. İktidar odakları belirsizleşip, büyük anlatıların çağı sona ererken, kadın ve erkeğin cinsel kimliği birbirinin içine geçti, tanımlar değişti. İnsanın “bilgi teknolojisi” ya da “küreselleşme”gibi kavramlarla, kendi koyduğu sınırları ortadan kaldırmaya çalıştığı, aynı anda tüm insanlığın ulusallık tanımayan, ekolojik denge, nükleer silahsızlanma gibi evrensel sorunlarla boğuştuğu, “cinsel kimlikler”den çok, “kimliksizleşme”den söz edildiği bu çağda, “kadın hakları”, “cinsiyet ayrımcılığı” söylemleri geçmişte kaldı, eskidi, eskitildi.

Zaman değişti, koşullar değişti. Ama, öyle ya da böyle, bu coğrafyada zamanın bir yerinde barış anlaşmaları, siyasi çıkarlar karşılığında evlendirilen kızlar, başka bir zamanda başlık parası için, başka bir yerde ortaklık sözleşmeleri için gelin edildi. Oyunu erkeğin kurallarına göre oynayıp, dişiliğiyle imparatorları, padişahları elinde tutan kadınlar birlikte tarihe geçti. İstatistikler, kentli kadınların, kırsal kesimlere neredeyse eş oranda şiddete maruz kaldığını yazdı. Kim bilir, belki de, haber bültenindeki Iraklı kadın, Troya savaşında tüm ailesini yitiren Andromache’nin, yeni çağın tragedyasındaki karşılığıydı. Kısacası, her kültürde farklı isimle anılan Ana Tanrıça’nın kızları, bu topraklar üzerinde, farklı kültürlerde, farklı sınıfsal yapılarda, kendisine konan sınırlarla her seferinde yeniden biçimlenseler de, ortak bir kimliği paylaştılar ve Anadolu toprağında kadın, kendi tarihinden ve insanlık tarihinden de öte, sadece “kadın” olmaktan kaynaklı ortak bir tarihi yaşadı.

SİNEM ÖZLEK

18 Ocak 2010 Pazartesi

GÖKTANRI

http://www.nihalatsiz.org/dinler.htm

16 Ocak 2010 Cumartesi

EQ kullanıyormuşum


Beynin Sağ Tarafını: EQ’nuzu Kullanıyorsunuz!

Beyninizin SAĞ tarafı daha fazla gelişmiş.

Çünkü;
Hayal etmeyi ve sanatı seviyorsunuz.
Sanatsal yetenekleriniz çok gelişmiş. Hatta bu konuda insanları şaşırtabilirsiniz.
Önsezileriniz ve hisleriniz çok kuvvetli. İyi şiir ve roman yazmanız, yani yazıyla haşır neşir olmanız mümkün.
Koku ve tat gibi duyularınız epey gelişmiş.
Sezgilerinizi kullanarak karar alıyorsunuz ve içgüdüleriniz kuvvetlice.
Yeni şeyler üretmekten zevk alıyorsunuz.
Olaylarda taraf olmayı yeğleyebilirsiniz.
Bir şeye baktığınızda onu tüm algınızla algılayabilirsiniz.
Detaylarda boğulmadan olayları bir bütün olarak görürsünüz.
Duygularınızla hareket edersiniz.

IQ’nuzu ve beyninizin SOL lobunu daha fazla kullanmak istiyorsanız bunları yapın!
Notlar alın, yazı yazın.
Planlı davranın, önceliklerinizi belirleyin.
Fikirleri değerlendirin, hedeflerinizi belirleyin.
Vücut dilinizi, mimiklerinizi ve ses tonunuzu kontrol edin.
Daha mantıklı davranmaya çalışın.
Olayları karşılaştırın, hemen bir yargıya varmayın.
Eleştirmekten kaçınmayın.
Sorgulayıcı olun, durumları gözden geçirmeye çalışın.


BEYNİN İKİ TARAFI NELERİ TEMSİL EDİYOR

Sol Beyin - Sağ Beyin

Pozitif - Sezgisel

Analitik - İhtiyari

Doğrusal - İçsel

Kesin - Duygusal

Sıralı - Şakacı

Sözel - Sözel değil

Somut - Ayrıntıcı

Mantıklı - Görsel-resimsel

Aktif - Sembolik

Kazanç odaklı - Artistik

Dikkatli - Fiziksel

Kusursuz - Hareketleri uyumlu

Sistematik - Çocuksu

Yazılı harf-rakam - Eleştirel değil

12 Ocak 2010 Salı

E.Ş.;

Sakın, sakın tek bi kelime daha edeyim deme; sakın tek bi yalan daha söyleme. Niye biliyor musun? Çünkü inanırım. Bunca şeyden sonra, şimdi tek bi cümle et; gözlerime bakıp beni sevdiğini söyle: gerçek olmadığını bal gibi bilirim ama yine de sana inanırım. bu yüzden tek bir an bile beni gerçekten sevdi isen sakın.

Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!

1 Ocak 2010 Cuma

Yeni bir yıl.


Yepyeni..
Oysa sadece birkaç saniye fark ediyor eskisi ile arasında ama ne de çabuk unutulur bir önceki yıl yaşanan; acılar, sevgiler, mutluluklar.. Tek bir saniye ve gelen yeni yılın herşeyi değiştireceği düşünceleri.
09'un bana ne öğrettiğini düşünüyorum; Güven; en yakınındakine bile olmamalı. Ani kararlar asla uygulamaya konmamalı. Daha az konuşmalı, daha çok susmalı; insanlar asla dikkate alınmamamlı. Hayatım boyunca nadir pişmanlıklarım olmuştu; belki yine en doğru kararı verdim ama aşk asla Es kadar güzel olmayacak, tüm yalanlarına rağmen. Evlensin kuzum, güzel bir hayat geçirsin; çocuklarını sevsin, iyi bir baba iyi bir eş olsun ama benim olmasın; böylesi çok daha güzel. Evet özlüyorum ama elden ne gelir ya da elden geleni ben ne kadar yapmak isterim. Ve bu yıl beni müslüman olmaktan çok uzaklaştırdı, müslüman dediğin o kız, o erkek gibiyse ben değilim. "Hakkı haram olsun" bana, ya benim sana olan hakkım K..ban?
Ya haksız isem? Ya hayatım güvenmemek ve pişman olmak için çok kısa ise? Ne yapacağım peki, nasıl davranacağım; hep bi şüphe mi olacak insanlara karşı içimde.
Biliyorum hayat ve Tanrı benim hep yanımda, herşeyim o kadar güzel ki.