9 Temmuz 2011 Cumartesi

Çocuklara Özgürlük!

Son zamanlarda takip ettiğim bir şey var; http://www.kendimdenhikayeler.com/ . Ne kadar yabancıyız artık birbirimize değil mi?

Çok eskiye dayanmıyor çocukluğum ama hatırlıyorum, bütün gün sokaklardaydık. Saklambaç oynardık, futbol oynardık; erkeklerin bacaklarına top diye vura vura, bebeklerimizle oynardık; kıyafet dikerdik onlara –mükemmel olurdu hepsi-, o yaşta südyen müdyen nerden bilelim biz; memelik derdik südyene . Bizim zamanımızda öyle çocuk kaçırıcıları, organ mafyaları falan yoktu, varsa bile biz bilmiyorduk; içimiz çok rahattı, en fazla kötü olan birgün kadının birinin kendini evinin üzerine asmasıydı ve iki kardeşin bisiklet sürerken kamyonun altında kalmalarıydı –ki (benden dört yaş küçük bi kardeşim var kendisi için her şeyi yapabileceğim- okuyorsa götü kalkmasın lütfen) kardeşimle hep bisiklet isterdik hep de bu maalesef ölen çocuklar nedeniyle almadılar bize bisiklet falan, hala içimizdedir-. O orman senin bu orman benim hep keşifteydik, “Ooo, ormana saha mı yapmışlar?” “Hadi gidelim” Nerde macera orda biz. Ben ve etrafımdakiler insan ilişkileri çok güçlü çocuklar olarak yetiştik, şimdilerin temeli çok önceden atılmış yani. Genelde de hepimiz kitap okumayı araştırmayı seven çocuklardık. Stormy Brezilya’da, Stormy Hindistan’da, Pal Sokağı Çocukları, Robinson Cruse… lise bitince bu kitaplarımın hepsini çocuk esirgeme kurumuna bağışladım, içlerinde ufacık notlarla, okuyup bizim gibi özgür olmayı ilk önce çocukluklarında öğrensinler diye, o küçücük yüreciklerinde boşluklar varsa eğer yanlarında olamasak, onları tanımasak da her daim dualarımızın onlarla olduğunu bilsinler diye. Gece 1’lere kadar sokak, çocuk cıvıltılarıyla doluydu; yaşlılardan(30 yaşın üzerindekilerdi o zamanlar) fırça yiyince oturur sohbet ederdik. Kendi kendimize çok sorduğumuz bir şey vardı, nesnelerin anlamları. Kapıya neden pencere dememişler mesela ya da güneşin ismi neden ay değil; saatlerce kafa patlata bilirdik bu konuda, hiç de sıkılmazdık.

Artık hiçbir şey o zamanlardaki kadar özgür değil, korku kol geziyor. Anneler çocuklarının kıçlarının dibinden bi an olsun ayrılmıyorlar, çocuk yere dahi düşemiyor –kendine iyilik yaptığını zanneden annesi duvar örüyor ona- kaldı ki artık dışarı çıkıp hayatı keşfetmek isteyen çocuk sayısı oldukça az. Her şey bilgisayar başında hallediliyor. Bu şekide yetişmiş bir nesli düşünemiyorum.

Faydası yok mudur bu sanaliyetin. Var tabi. Oturup sohbet etmenin, onca şeyi paylaşacak güveni senelerce temellemenin, bir araya gelebilmenin çok zor olduğu insanlarla düşünce alışverişi yapabiliyoruz. Ağzımızı doldurana kadar gülebiliyoruz benzerliklerimize, zıtlıklarımızdan kendimizi tartabiliyoruz; ben yanlış düşünüyor olabilir miyim? Acaba onlar mı haklı? Diye.

Kim ne derse desin, ben sevemiyorum sohbetlerin azalmasını, bağımlılığı sanaliyete. Özellerin bu denli sıradan olabilmesi insan içindeki coşkuyu öldürüyor.

Hayattan istediğim sayılı şeylerden biridir. Her akşam yaptığımız gibi toplanalım bir araya, yerleşelim bulduğumuz bir masaya ve kaldıralım biralarımızı tokuşturmaya.

Gidelim Splintır!

En ağır özlem duygularımızla.
Vlat ve Ali’ye.

Nadejda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap