22 Ekim 2012 Pazartesi

Dean R. Koontz - Kurbanlar

Bu kitabı nerdeyse bi 6-7 yıl önce okudum belki de daha fazla. Genel olarak bu tarz kitapları okumazdım Stephan King'in " O" romanına başladığımı hatırlıyorum hani şu üstünde koca iğrenç bi palyaço resmi olan kitap, büyük ihtimalle bikaç sayfasını okuyup bırakmışımdır ama hiçbir şekilde kitapla ilgili hiç bir şeyi hatırlamıyorum yani hala Dean R. Koontz'un Kurbanlar'ı bu dalda okuduğum ilk ve tek kitap.

Küçük bir kasabada ortaya çıkan garip bir yaratığın öldürdüğü yüzlerce insan.. Kitabın her kelimesinde ölesiye bir korku hissettiriyor Koontz insana.

Sıcaktan bunalmış bir yaz günün akşamını düşünün, etrafta koşan miniklerin cıvıl cıvıl sesleri, oynadıkları oyunların onlara ne denli haz verdiğini anlatan kahkahaları; orta yaşlıların grup grup oturup seslerinden mükemmel olduğu belli sohbetleri, henüz hava serinlememiş olduğu için evin açık olan nerdeyse tüm kapı ve pencerelerinin arasında yatak odasında cenin pozisyonunda oturan ben. Sebep? Çünkü korkudan altıma etmek üzereyim.

Her an pencerenin önünde belirebilir, elimi dahi kımıldatsam anında onu yakalayıp kesebilir, diğerlerine yaptığı gibi. Sürekli gözlerimin bakmadığı yönde olduğuna o kadar eminim ki. Tuvaletim geliyor ama korkudan ayağımı yataktan aşağıya indiremiyorum çünkü o kesinlikle yatağın altında, zaten okumaya başlamadan önce evin nerdeye tüm ışıklarını yakmıştım, kapıdan gelecek olursa onu göreceğim, kendimi savunmam için yetmez belki ama en azından beni öldüren iğrenç yaratığın neye benzediğini bilirim. Tuvalete de gitmem gerek, of kılımı bile kımıldatamıyorum korkudan ne tuvaletine gideceğim, en iyisi olduğum yerde oturmak. Biraz okumasam mı? Ama o zaman daha çok korkuyorum ve zaten çok da merak ediyorum neden okumayayım ki? Hem onu yakalayıp öldürebilirlerse belki ben de rahat ederim, en iyisi okumak.

Çıkırt! Anahtar sesi mi o? Hassiktir geldi, napçam ben şimdi, kımıldamamlıyım hatta nefesimi de tutsam iyi olur. Tak! Kapandı kapı. Allah kahretmesin ya neden dışarı çıkıp orda okumadım ki, farketmeme olasılığı var mı acaba beni? Ölmek istemiyorum, işkenceyle ölmek hiç istemiyorum. Ayak sesleri! Bu tarafa doğru geliyor, geldi. Baba yaaa. Neden bu kadar sessiz giriyosun ki içeri, ödüm patladı; bak zangır zangır titriyorum.

Ben hayatımda böyle bir kitap okumadım, ger saniyesi gerilim, her saniyesi korku. Delirtir bu kitap insanı.

Arkadaşım arkadaşından almış, ben de ondan alıp bi günde geri verdim yani malesef kitabın aslı bende değildi. Bikaç yıl hep aradım, girdiğim tüm kitapçılara sordum hiçbirinin haberi yok öyle bi kitaptan, en son 2008'de İstanbul Kadıköy'de bi kitapçıda buldum, sevinçten nasıl havalara havalara zıpladığımı anlatamam, sonuçta kesinlikle kitaplığımda olması gereken bi kitaptı. Ama onu bidaha asla okumaya cesaret edemedim.

Sevgiyle kal Dean.
Öperim
N.

12 Ekim 2012 Cuma

Sevişmek!

Su vücudumuzun 4/3'dür ve bizim için yaşamsal değerdedir. Kısa vadede su olmadan yaşayamayız, uzun vadede düşünürsek de yiyecek olmadan, di mi?

Kişisel olarak düşünürsek su ve yemeksiz bir hayat olmaz fakat bu, işin bencil tarafı. Arkadaşım, biz sevişmezsek su ve yiyeceğe ihtiyaç duyacak nesiller oluşamayacak o halde şu sonuç çıkar; su ve yemek şahsi olarak herkesin ana ihtiyacı; sevişmek ise dünyanın devamlılığının ihtiyacı su ve yiyeceklerden önce.

Sevişmekten güzel ne var diye düşünüyorum..
düşünüyorum...
hala düşünüyorum..
şunlara değişilir mi acaba;
Çok sıkıştınız altınıza işemek üzeresiniz, saatlerdir tutuyorsunuz ve ne işeyecek bir tuvalet ne de en az onun kadar uygun bir yer buldunuz derken.. aman tanrım işte işenecek bir yer ve işiyorsunuz, mükemmel derecede rahatlatıcı.
Yine çok sıkıştınız bu sefer büyük tualetiniz! Offf.. Patlayacaksınız, bu kadar berbat bir duygu olabilir mi, tutmakta nasıl zorlanıyorsunuz anlatamam... ve işte boşaltım sisteminizi rahatlatacak bir yer. Bu da eşsiz derecede rahatlatıcı.
Bu sefer fotoğraf çekiyorsunuz, modelinizi mükemmel bir pozda yakaladınız, içiniz titret. Bu zevki dünyada hiçbir şeye değişemeyeceğinizi düşünürsünüz ve tüyleriniz diken diken olmuştur.

Değişilir mi sevişmek, mithiş derecede rahatlatıcı yahut içinizi olabildiği kadar titreten şeylere?
Hayır. Çünkü sevişmek herşeyi içine alıyor.  Duygusallığı hissediyorsunuz, içiniz ürperiyor dokunuşlarda, zevkin ne manaya geldiğini her seferinde çok net hatırlatıyor size, üstün olma becerinizi ortaya çıkarıyorsunuz bu da sizi daha kendine güvenli bir insan yapıyor, dünya sorunlarıyla hiçbir bağlantınız kalmıyor, yenileniyorsunuz, tutkuyla hedeflerinize nasıl da rahat ulaşabileceğinizi yeniden ve yeniden kanıtlıyor size, aşkın mucizevi derecede herşeyi altüst edebileceğini söylüyor size her seferinde, doruklara ulaşmak için çabanın gerekli olduğunu ve asla vazgeçmemeniz gerektiğini anlatıyor, şefkati; önemsenmeyi; duyguların karşılıklı olduğunda nasıl da mükemmel bir yaşama sürüklediğini hatırlatıyor, arzunun önemini kavrıyorsunuz, gerektiğinde nasıl sert olabileceğinizi, ya da yumuşacık bir insana nasıl dönüşebileceğinizi öğretiyor. Dünya üzerindeki hangi eylemde var bunca kendini öğrenme ve uygulama? Hiçbirşeyde.

Sevişin gençler sevişin, zevkine payidarı yoktur bu işin. "Neyzen Tevfik"
Öperim.
N.

5 Ekim 2012 Cuma

Goran Bregoviç'e

Üzgünüm Goran Bregoviç, gelemedim seni dinlemeye. Sağlığım yerinde olsaydı da param olmasaydı keşke, içmezdim bi bira ama seni yalnız da bırakmazdım, eşlik eder müziklerine bağıra çağıra söylerdim şarkılarını, hoplayıp zıplar verdiğin coşuyu sonuna kadar hissederdim iliklerimde.

Bir daha ki sefere söz veriyorum, kesinlikle geleceğim.
Seni seviyorum,
Öperim
N.