Uzun zamandır aklımda ama bi türlü yazma fırsatı bulamıyorum, kendi kendime kafamda döndüre döndüre konunun birkaç ana hattını unuttum bile. Hadi yazayım –Ya bi dakka şu sayfa bitsin, baksana Stepan geldi Anna’nın yanına; yazık ya kadın ölcek.. cart curt bir haftadır ertelemelerle bu hale geldim işte.
Konak’ta bi Tiyatro binamız vardı, bilenler bilir. Tadilata girdi burası, ben diyeyim 4 siz deyin 5 yıl önce ve bana o tadilat o kadar uzun geldi ki, şöyle rahat bi on yıl sürmüş gibi hissediyorum. Tadilat sırasında oyunları karşı solda kütüphane binasının yanındaki binaya aktardılar “Melek Ökte Sahnesi”, küçükken kütüphaneye gelince hep merak ederdik ordaki kapının ardında ne olduğunu; çünkü genelde zincir vurulmuş şekilde dururdu, belki de bana hep öyle denk gelmiştir bilemem. Gel zaman git zaman bi oyun çıktı. “Rezervuar Kanişleri” Allah dedim, Hakan Boyav sahnelendiriyo, gidilmez mi? Oooo hem de ne biçim gidilir. Ben, annem ve çok sevgili :D kardeşim gittik oyuna, tabi biletleri bedava veriolarmış gibi hıncahınç dolduğu için İzmir’deki sahneler; hepimiz farklı yerlere oturmak zorunda kaldık.
Oyun bi başladı, dağıldım. Coconut-Harry Nilsson (uzun araştırmalarım sonucu oyundan çok daha sonra öğrendim :D) çalıyor. Zangır zangır; Yarabbim bu nasıl bir tınıdır bu nasıl bi kendini bilmezce yapılmış şarkıdır. İnsanı, uzay araçsız; uzaya gönderiyo, o derece bayılıyorum şarkıya. Yerlere yattım oyunda gülmekten, annemi de gözetliyorum göz ucuyla acaba nasıl bi tepki vercek fütursuzca gülmeme diye ama nafile :D tepki mepki yok; demek neymiş, tanıdık insan arasında ağzını burnunu doldurarak gülmeyecek mişsin.
Oyunun etkisinden nerdeyse bir hafta kurtulamadım, sonraki ay bir de ne göreyim; oyun yeniden sahnede. Toplamda o yıl 3 sefer gittim oyuna (Ertesi yıl bilmem ne kararıyla oyunu gösterimden kaldırdılar, çok hayalim vardı; çok arkadaşıma seyrettirecektim oyunu ama olmadı. ) artık profesyoneldim, birçok replik kazınmıştı beynime. Kesinlikle gitmenizi tavsiye ediyorum, tabi bi daha oynarsa…
Bir Quentin Tarantino filmi olan Rezervuar Köpekleri’nin yarısından sonrasının yeniden yazılması gibi bir şey olmuş oyun(Filmi de oyundan sonra izledim ha :D ), hani sağ kalanların bir araya geldiği sığınaktan sonrasının devamı, neyse burada üç karakter vardı Sarı (Şuayip Ünsal), Lacivert (Musa Zindan) ve Pembe (Fatih Paşalı). Bir ara Sarı konuşuyordu ve birinin telefonu çaldı. Sarı da repliğe melodiyle devam etti.
Hayatımın şu noktasına kadar izlediğim en iyi ikinci oyundu bu. İlki kesinlikle “Ben Anadolu” onu da şiddetle tavsiye ediyorum.
Şu sıralar Ankara’da olmak istiyorum. “Bir Delinin Hatıra Defteri”ne gitmek için. .
Tüm Rezervuar Kanişleri ekibine, geç de olsa teşekkür ediyorum.
Sevgiyle kalın.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yap