7 Aralık 2020 Pazartesi

Ölüm Hakkında

Metne başlarken önceki metin başlığı gözüme ilişti 'ölüm korkusu' . Buna sonra döneceğim.

Aylin'in armağan ettiği Irvin Yalom'un Aşkın Celladı'nı okuyorum . Neredeyse tüm psikoterapi öykülerinin bağlandığı nokta ölüm korkusu. Kafamda bir metin vardı, dün gece okuduğum bir cümle ile şekli biraz değişti. Terapinin sonu ölüm korkusuna bağlanınca, Yalom hastasına; yeteri kadar yaşamayanların ölüm korkusu yüksektir diyor. Tabiki bir korku olmalı ama kaygıya dönüşmemeli diyor. 

Her yaşımda mutlaka benden büyük birilerinden duyduğum bir cümledir, 'Yaşayabileceğini yaşa; herşey gençlikte.' Haklı mısınız bilemem ama öncelikle toplum buna müsade eden bir yapıda değil. Öyle gençlikte gerçekten içinden geldiği gibi yaşarsan ilk yapacakları şey yaftalamak olur. Bu coğrafya özgür bir cinselliğe açık değil ve olmadığı sürece ' yaşının kıymetini bil.'vs gibi laflar safsata kalıyor. Çünkü gençlik cinselliği öğrenmeyi de içinde barındırıyor. Halbuki bizde bastırılıp, yaşatılmıyor. Bu nedenle de her yer sapık dolu. Şu 'yaşayabildiğini yaşa' diyenlerin de kastettiği gizli yaşa herhalde. :D 

Ölüm korkuma gelelim. Daha önce de düşündüm üzerine, önceleri birşey bırakamamaktan endişe ederdim, üretilmiş bir iş, bir eser. Unutulup gitmek bana çok acımasız gelirdi ve kıyamazdım kendime, birşey yapmalıyım derdim. Sonra baktım koca Dostoyevski, Tolstoy bile günün birinde unutabilir. Sonsuza kadar var olamaz hiç kimse. Her şey bitmeye mahkum. Herkes unutulmaya. Yalnız zaman farkıyla, biri 5 yıl sonra unutulur diğeri 5 bin yıl sonra. Dedim ki kendime, bir eser bırakamamaktan korkma, bak dünyaya sadece şu an 8 MİLYAR insan var, hadi korona 1 buçuk milyonunu eledi; hangi biri hatırlanacak. Kendimi sürüye dahil edince bir rahatladım, kalabalığın arasında kayboldum. Ölüm korkum da kayboldu, daha doğrusu öldükten sonra hatırlanmama korkum. 

Dönem itibariyle nispeten genç olduğum için daha az düşünüyor olma ya da kendime şimdilik uzak hissediyor olmakla beraber, okuduğum öykülerde çok genç insanlar da yoğun şekilde bu korkuyu yaşıyor. Ölme korkusu konusunda daha rahat olmamın nedeni pek çok insana göre gerçekten istediğim gibi yaşamış ve hala yaşıyor olmak. eh eksikler her zaman olur ama büyük ölçüde hakikatten ne istediysem onu yaşadım hep. 

Basit bir eylem gibi dursa da irade isteyen bir iştir, okudum. Küçük yaşımdan beri okullarımdaki insanlarla iletişim gerektiren faaliyetlere hep katıldım. Bu faaliyetlerin de vasıtasıyla ülkenin pek çok şehrini dolaştım, ailemin itirazlarına rağmen. Laf olsun diye itiraz ettiklerini düşünüyorum tabi şu an :D bununla ilgili kısa bir öykümü yazacağım sonra. Hatta bazen sırf gezip görebilmek için kendime bu faaliyet alanlarını özellikle seçtiğimi düşünüyorum, bilinçli olarak değil tabi. Aşık oldum, aşık olundum, güzel ilişkiler de yaşadım, berbat ilişkiler; terk ettim, terk edildim. Ama yaşamaktan kaçmadım, korkmadım. Kötüyse kötü yaşayayım ders olur, yeter ki pasif durmayayım. 60-70 yaşına gelince abartmayayım da :D büyük çoğunluğu dernekçilik yapar ben 2oli yaşlarımda dernekçiliğin içindeydim tonla görevim vardı, koştururdum. Mesleğim de öyle. Sürekli yeni yerler görmeye, keşfetmeye, galeriler, müzeler, şehirler, insanlar, dış dünya ve iç dünyamı keşif için çok uygun bir meslek. 

Hani toplasan içimde ukde kalan az şey vardır. Belki bu nedenle yani gerçekten yaşadığım için daha az ölüm korkusu duyuyorum. 

İlk cümleye döneyim. İyi korkmuyorsun anladık da, bak kaçıncı seferdir ölümden bahsetmişsin. Hayırdır? 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap