15 Nisan 2020 Çarşamba

Korona'yı ben mi çağırdım?

980 de doğmuş felsefeci, orta çağ tıp modern filminin kurucusu İbn-i Sina, o yıllarda insandan insana bulaşan salgın hastalıklar için şunu söylemiş; "durgun sular, gömülmeyen çürümüş cesetler, kayan yıldızlar, göktaşları, şiddetli ve sıcak rüzgârlar, yağmursuz fırtına nemliliği gibi hava ve toprak etkenleriyle havanın bozulmasından kaynaklanır" yani doğanın dengesini bozuyorsunuz, yapmayın. 

Goya'nın resminlerini biliyorsunuz, korkunç tablolar var, özellikle İspanya'nın Napoleon tarafından işgalinden sonra, o zamana kadar renkli çalışan Goya, siyah beyaza geçiyor ve, bakmaya bile korkacağınız tablolar çıkıyor meydana. İspanya savaşıyla ilgili tabi bunlar, savaşta gerçekleşenlerle ilgili. kazığa oturtulan insanlar, tecavüz edilen kadınlar ve erkekler, organları parçalanan insanlar, insan etlerini yiyen insanlar. Böyle yazınca canlanmıyor inanın. İğrenç, tiksinti ve korku verici, karabasan gördürür. Belki vebaya takılan kara ölüm ve Goyanın renksiz çalışmaları bir şekilde birleşti beynimde. Nasıl bağdaştırdığımı bilemiyorum, ama tablolara bakarken vebaya da bakıyor gibi hissetmiştim hep; hastalıktan, açlıktan, çaresizlikten delirip birbirlerini parçalayan, aklını yitirmiş insanlar. 

Yakın arkadaşlarımla paylaştım bu hikayeyi, hep şaşırmıştım; 14. yy'da ortaya çıkmış veba. Bir bakteri ürüyor, salgından önce şehirlerde çok miktarda fare ölümleri gerçekleşiyor, farelerin üzerindeki pireler de farelere temas insanlara geçiyor ve bakteriyi insana taşımış oluyorlar. Avrupa nüfusunun üçte biri ölmüş. Venedik'in nüfusu 130.000 iken 70.000 e düşmüş, siz düşünün gerisini. Nasıl diyordum, nasıl engel olamazlar, nasıl bir yolunu bulamazlar! 

Ce ee, işte böyle bulamıyorlarmış. Bu konuda ne kadar düşündüğümü anlatmam mümkün değil, benim onca merakımdan bile göndermiş olabilir evren, al bakalım tatlım, al da gör nasıl oluyormuş diye. 

Şimdi bağlıyorum İbn-i Sina'ya, kimse çinliler yarasa yedi ot yedi çöp yedi demesin, insan evladının varlığı bile doğayı bu kadar kirletmeye yeter iken, sürekli faaliyette olan insan evladının vereceği zararı tahayyül bile edemiyorum. Sürekli çalışan fabrikalardan salınan gazlar; göllere, denizlere bırakılan atıklar; katledilen bitki florası, yerlere attığımız çöplerimiz.. doğaya yaşam alanı bırakmadıktan sonra, ne zannediyorduk; sürekli kendini yenileneceğini mi? Yarasa değil canım olay, sistemini alt üst ettiğimiz doğanın minik bir intikamı. Ancak 14. yy'daki Venedik nüfusu kadar insan gitti, ne ki? Devede kulak. Daha temiz yaşayalım. 

Şimdilerde şu sokağa çıkma yasağı filan panik yaratıyor insanlarda, aylık erzak alıyorlar, marketlerde bazı raflar boş, hep dönüp kafamda Goya tabloları. Kendimce yorum kattığım haliyle yeniden mi yaşanacaklar diye. 

Bağışıklığınızı güçlü tutun.

N. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap